TURİZM, TURİST VE AYRIMCILIK
Turizm kelimesinin kökeni Latince “Tornus” kelimesinden türemiş olup, Fransızca ’dan dilimize geçmiştir.
Dinlenme, eğlenme, görme, tanıma vb. amaçlarla yapılan geziyi ifade etmektedir.
Bir ülkeye veya bir bölgeye turist çekmek için alınan ekonomik, kültürel, teknik önlemlerin, yapılan çalışmaların tümüne de turizm denmektedir.
Türkçe karşılığı olarak “Gezim” dense de, pıratik konuşma ve yazım hayatımızda işlerlik kazanamamış, birçok yabancı kelime istilası gibi turizm de dilimizde yer edinmiştir.
Turist kelimesi de Fransızca’ dan alınmış olup, turizm yapan yani gezen kişi anlamı taşımaktadır.
Türkçeleştirme çalışmalarında karşılık olarak “Gezgin” ya da “Gezmen” denmiş olsa da, bu kelimeler de pıratik konuşma ve yazma hayatımızda tutunamamış, turist kelimesi kullanılmaya devam etmiştir
Turizm, ülkelerin kalkınmasında, sanayi ve tarım gibi önemli araç olarak görülmüş, hatta “Bacasız sanayi” unvan ve taltifine de mazhar olmuştur.
Bendeniz turizmi, kalkınmanın ana kaynaklarından biri olarak hiçbir zaman görmedim, görmem de. Bacasız sanayi ise hiç görmedim.
Kalkınmanın ana gövdesi “Tarım ve sanayi”dir. Turizm ise, ek destek, ek gelir olarak ancak zikredilebilir. Zira, turizm istikrarlı ve güvenli bir kalkınma aracı değildir. Bir yıl olabilir ama diğer yıl olmayabilir. Bir sene çok turist gelebilir, diğer sene az ya da hiç gelmeyebilir. Pandemi döneminde bunun tipik örneğini görmüş, hiç turist gelmemiş, turizm gelirleri sıfırlanmıştı.
Kısaca turizme ve turiste bel bağlayarak ekonomik hesap ve pilan yapılamaz. Kalkınmanın ana şartlarından biri olarak görülemez. Ancak, ilave gelir kalemi, ekonomiye yan destek olarak görülebilir, görülmelidir.
Turizm ve turist kelime ve kavramlarını kısaca izah ettikten sonra, gelelim esas konumuz olan turist üzerinden ayrımcılığa.
Maalesef birçok alanda yapılan ayrımcılık, turistlerde de kendini göstermiş, Batılı turistlere tek laf edilmez, hoşgörü ve sempati ile bakılırken, bazı kesimlerimiz Müslüman ülkelerden gelenlere ve hususen de Arap turistlere karşı olumsuz bir tavır takınmaktadır.
Öncelikle şunu baştan ifada etmeliyiz ki, turistlerin kimliğine bakılmaksızın, “Misafirimiz” ve ticarette “Velinimetimiz” dir ve öyle görülmelidir. Misafire nasıl davranıyorsak, nasıl davranmamız gerekiyorsa, turiste de öyle davranmalıyız. Asgari insanlık görevi olduğu kadar, bizim inanç esaslarımız, tarih, kültür ve medeniyetimiz budur, bunu gerektirmektedir.
Ayrımcılık asla değil de, ille de tercih sözkonusu olduğunda ve hangisi olsun noktasında, elbette Müslüman ülkelerden gelenler tercihimizdir ve öyle olmalıdır. Aralarındaki farkı sağır sultan bile bilmektedir.
Zira, Müslüman turistler, hususen günümüzde ülkemizin bazı bölgelerine daha çok gelen Arap turistlerle, Batılı turistlere nazaran daha çok ortak paydalarımız, ortak Tarih, kültür, medeniyet ve inanç birlikteliğimiz bulunmaktadır. Hatta yüz sene öncesine kadar bu insanlar bizim vatandaşımız, yaşadıkları coğrafyalar bizim toprağımızdı.
Daha da önemlisi, Müslüman turistler toplumsal, sosyal ve ailevi yaşantımıza daha uygun düşmekte, Batılı turistler gibi ölçüsüz kılık kıyafet giymemekte, ahlaki erozyona sebep teşkil etmemektedirler.
Batılı turistlere göre de, çok daha fazla finansman girdisi sağladıkları da herkesçe bilinmektedir.
Bazı kesimlerimizce hususen Arap turistlere ve Arapçaya karşı olumsuz tavrın, Batı hayranlığı, Batılılaşma ve ÖRTÜLÜ İslam karşıtlığından mı kaynaklandığı konusunda kuşkular taşımaktayız.
Tekrar edelim ki, nereden gelirse gelsin, turiste karşı ayrımcılık asla olmamalı, misafir hükmünde muamele edilmeli, velinimet görülmeli, bindiğimiz ekonomi dalının kıymeti bilinmeli, binilen bu dal kesilmemeli, ama daha çok nereden gelsin, birinci tercihimiz ne olsun sorusuna ise, tereddütsüz ‘Müslüman ülkeler olmalıdır’ cevabı verilmelidir.
Arapça tabelalar ise, elbette olmalı, ama ana tabela Türkçe olma şartı ile altına ARAPÇA veya TURİZME VE TURİSTE YÖNELİK DİĞER DİLLER kullanılmalıdır ki, turist kolaylıkla işini görsün, alışverişini yapsın, yabancılık çekmesin ve tekrar gelmesine vesile olsun.
Batılı dillerin, hususen İngilizce’nin tüm tabelalarımızı işgal ettiği bir zamanda, sadece ARPÇA TABELALARI ÖNE ÇIKARMAK, İYİ NİYET TAŞIMADIĞI izlenimini doğurmaktadır.
Turiste fahiş fiyat, kazık uygulaması ise, AHLAKSIZLIK, TİCARET FAHİŞELİĞİ VE SAHTEKARLIĞIN YANINDA, misafire kazık atmaktır ki, o misafir bir daha gelmez.
Toprak satma ve vatandaşlık verme de, baştan beri üzerinde hassasiyetle durduğum konudur ki, külliyen yanlış, vatana ihanet, geleceğimizi karatmaktır. Satmak yerine kiralamak en doğru yoldur.
Sonuç olarak, her alanda olduğu gibi, turizm ve turist meselesinde de çifte sıtandardı terk etmeli, her şeyden önce insan olduğumuzu ve gelenlerin de insan olduğunu unutmamalıyız.