SADIK DOSTLARIMIZ UYUTULMALI MI?
Evcil hayvanların hepsini severim. Hususen küçüklerini, yavru olanlarını çok çok daha fazla severim. Kuzuyu, Oğlak’ı, buzağıyı, yavru kedi ve köpeği olağanüstü sevenlerdenim.
Bunların büyümüş olanlarından ise, bize yani insanlara en çok sadık olan, sadık dostlarımız köpekleri ÇOK AMA ÇOK SEVERİM.
Nerede aç bir köpek görsem içim sızlar, yüreğim yanar, başlarını okşar, onlarla konuşur, sever ve onlara bir şeyler vermek için çabalarım. Karınlarını bir nebze olsun doyurmak, beni en çok mutlu eden anlardır. Bu dilsiz hayvancağızların sahipsiz bırakılmasını, sokaklara salıverilmesini baştan beri YANLIŞ bulanlardanım.
Şehirlerde ayak altında dolaşmalarına, dükkan önlerinde yatmalarına, lokantaların önünde durup, garip garip içeri bakmalarına, acaba bir şey atar mı bana diye dönerciye yalvaran bakış ve hareketlerle bakmalarına, bir yiyecek bulabilmek, karnını doyurabilmek için, sokak sokak, cadde cadde, mahalle mahalle koşuşturmalarına, ağız ve burunları yerde, yana yakıla yiyecek aramalarına hep üzülmüş, kahrolmuşumdur.
Bu cana yakın dostların sokaklara salıverilmesi, aç, sefil ve sahipsiz bırakılmaları, yiyeceklerini insanların temin edip, önlerine koymaları gerekirken, bu işin kendilerine bırakılmasına, ‘var ne halin varsa gör’ denmesine hiç doğru bakmadım. İnsani bir çözüm olarak görmedim. ‘Yakala, kısırlaştır, küpele ve sokağa bırak’ çözümünü, insanlara hiç zarar vermeseler bile doğru bulmadım, köpeklere eziyet ve ZULÜM olarak gördüm.
Kaldı ki bu hayvancağızlar, yaratılışları gereği insanlara zarar da verebiliyor ve verdiklerini hemen her gün basından okuyor, zaman zaman da kendi gözlerimizle görüyoruz.
Artık bu meselenin, hem köpekler için ve hem de insanlar için bir GÜVENLİK meselesi olduğu açıkça görülmüş ortaya çıkmıştır. Yürürlükteki bu çözüm ve uygulama, insanlar için olduğu kadar, köpekler için de güvenli değil. İnsani hiç değil.
İnsanlara hiç ama hiç zarar vermeselerde, kendileri için kabul edilebilir, sürdürülebilir ve güvenli değil, hiç değil.
İnsanlara, hususen kadın ve çocuklara verdikleri, ellerinde olmayan nedenlerle verdikleri zarar da ortaya çıkmışken, artık yeni çözümler aramanın zamanı gelmiş, çoktan geçmiştir.
Elbette ilk akla gelen çözüm uyutma değildir ve olmamalıdır. Uyutma son çaredir ve yapılmaya çalışılan da budur. İlk etapta ve birincil olarak, bu hayvancağızları sokaklarda başıboş, aç ve sahipsiz bırakmaktan, insanlara zarar vermekten ve şehirlerimizi geri kalmış gösteren bu manzaradan kurtarmak için, toplayıp kısırlaştırdıktan sonra barınaklar tesis etmek ve oralarda beslemek, hayatlarını buralarda sürdürmelerini sağlamak, onlar açısından hayvani, bizler açısından da insani olandır, olması gerekendir.
KISIRLAŞTIRMAK bile hayvanlara eziyet, tabiat ve fıtratlarına müdahale, tabii hallerini bozmadır ama, çaresizlik bizi bu çözüme istemeyerek götürmektedir. Keşke imkan olsa da bunu bile yapmasak! Hatta, keşke imkan olsa da barınaklara bile HAPSETMESEK, özgürce gezip dolaşmalarına ama karınlarını bizlerin doyurarak gezmelerini sağlasak.
En doğrusu kesin çözüm ise, SAHİPLENDİREBİLSEK. Aç ve açıkta kalmadan, yağmur, kar, soğuk ve sıcakta zarar görmeden, ıslanmadan, üşümeden ve yanmadan bir yuvaya kavuşturabilsek.
Ne yazık ki günümüzde bu imkan yoktur. İnsanlara bile bu imkanı sağlayamadığımız, milyonlarca insanın aç ve açıkta, her gün ölümle burun buruna yaşadığı, dahası, insanların eliyle insanların katledildiği, hayatlarına son verildiği bir dünyada yaşıyoruz.
Hal böyle olunca İNSAN hayatı, güvenliği ve ihtiyaçları öne geçmektedir.
Her şey insan için yaratılmış ve emrine verilmişken, insanı öncelemek, ‘ÖNCE İNSAN’ demek mecburiyetindeyiz. İNSANIN ÖNÜNE HİÇBİR ŞEYİ KOYAMAYIZ, GEÇİREMEYİZ. Zira insan EŞREF-İ MAHLUKAT ve AHSEN-İ TAKVİM olanı, MAHLUKATIN/CANLILARIN EN ŞEREFLİSİ, EN ÜSTÜNÜ VE EN GÜZELİ, EN GÜZEL ŞEKİLDE YARATILANIDIR.
Hal böyle, ortada herkesin kabul ettiği bu durum olunca, insan sözkonusu olunca, ÖNCE İNSAN demek zorunda, mecburiyetindeyiz. İnsanı öncelediğimizde de, elbette ki köpeklerimiz ikinci pilana düşmektedir ve düşmelidir.
Bu vazgeçilmez tespitten sonra, köpeklerimiz için ilk yapılacak iş, istemesek te, gönlümüz razı olmasa da ve üzülsek te, toplanıp KISIRLAŞTIRILMALARI ve güvenli BARINAKLARA taşınmalarıdır. Lüks, şatafatlı barınaklara da gerek yoktur ki, bu konuda istismar, gösteriş, desinler ve israfa dönüşmüştür. Köpeklerin tabii hal ve hayatına uygun, daha sade ve ucuz barınaklar çözüm için yeterlidir. İnsanlara sunamadığımız lüks evleri, lüks barınaklar şeklinde hayvanlara sunmamız, akli ve gerçekçi olan değildir.
Tek başına bunlarda çözüme yetmemekte, sorunu çözmemektedir. Zira sayı çoktur ve İKİ MİLYONA ulaşan KÖPEK varlığından söz edilmektedir. Bu kadar hayvana barınak tesis etmek ve beslemek, sadece bizim ülkemiz için değil, en zengin ülkeler için bile mümkün değildir. İNSANLARA BARINAK, YETERLİ BESİN VE SU BULAMADIĞIMIZ BİR TÜRKİYE VE DÜNYA DA YAŞADIĞIMIZ gerçeğini göz önünde bulundurarak!
O zaman son çare olarak, istemediğimiz ama çaresiz başvurduğumuz UYUTMA gündeme mecburen gelmektedir. Elbette son çare olarak, en son çare olarak!
Şüphesiz hastalıklı, kuduz, saldırgan, tehlikeli ve çok zayıf olanlardan başlayarak.
Bu son çareye başvurmaya karşı çıkanların, günümüz şartlarına, Türkiye gerçeklerine uygun çözüm ileri sürdüklerini göremiyor ve duyamıyoruz. Sadece hamaset yapılmakta, duygular sömürülmekte ve acıma duygusu öne çıkarılarak, gerçekler gözardı edilmekte, örtülmektedir.
Daha da manidar olanı ise, bu çevrelerin, insanların yaşadığı bunca mağduriyette seslerinin çıkmamasıdır! En azından köpeklerimizin uyutulmasına karşı çıkardıkları sesin daha fazla olmasıdır!
Bu çevreleri, her gün tırafikte can veren, kasten veya basit sebeplerle katledilen, tabii afetlerde can verenler için aynı sesi yükselttiklerini, bin katı fazla ses çıkarmaları gerekirken, bin kat şöyle dursun, köpekler için çıkarttıkları aynı sesi göremiyor, duyamıyoruz.
Dahası, tarihin vahşi soykırımı halen sürmekte olan, feryatları arş-ı alaya yükselen D. TÜRKİSTAN ve GAZZE için, çok çok daha fazla ses çıkarmaları gerekirken, bundan vazgeçtik, köpeklerimize çıkarttıkları ses kadar çıkarttıklarını göremiyor, duyamıyoruz.
Ve daha da manidar olanı ise, her yıl dünyada milyonlarca inek, koyun, keçi, deve ve domuz kesilirken, zerre ses çıkarmamaları, bunları da sadece Kurban da bir nebze hatırlamaları, her gün kesilen hayvanları görmeyenlerin, KURBANDA kesilmesine karşı çıkmaları ÇOK AMA ÇOK MANİDAR!
İnek, koyun, keçi ve diğerlerinin hatırlanmamaları yani bunlara göre sebebi yani suçları, yenilebilir olmaları, onlara insanların muhtaç olmaları mıdır?
Köpeklerimiz yenmediği, onlara muhtaç olmadığımız için mi daha değerli oluyor, onun için mi köpeklerimiz için daha fazla ses çıkarıyoruz!?
Kaldı ki bendeniz, KASTEN CAN ALANLARIN, ZORLA TECAVÜZ EDENLERİN VE VATANA İHANET EDENLERİN DE İPTE UYUTULMASINDAN yanayım, yana olmalıyız.
Ya diğerleri? İnsan/kul hakkı yiyenler, hırsızlık yapanlar, haksız kazanç sağlayanlar, her alanda fahiş davranıp fahişe olanlar, insanlara, hayvanlara, bitkilere, suya, havaya, toprağa, derelere, göllere, denizlere, ormanlara, ziraat arazilerine, kısaca çevreye zarar verenleri, gasp, darp edenleri, her alanda kurallara uymayanları ne yapalım? Onlara da, uyutmadan ama hak ettikleri, caydırıcı en ağır cezayı verelim. Cezaevlerinde beslemek yerine, çalışmaya, üretime dahil edelim.
Burada her iki canlı türüne, insanlara ve hayvanlara yapılacak bu muamelede SORUN, bu işin ADALETLE yapılıp yapılmayacağıdır! TAKİBİ, DENETİMİ VE ŞEFFAFLIĞIDIR.
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ