Olmazsa olmaz…!
Hayatı anlamlandıran yaşana bilir kılan temel unsurlar vardır. Bu çekirdek hükmünde olan unsurların yerli yerine oturması hayatın anlam kazanması veya anlamsızlaşması, karma karışık bir hal almasına neden olmaktadır. Dünyamızın anlam kazanması ve düzene girebilmesi için insan, sevgi ve sadakat terimleri yerli yerinde, hayatın merkezinde olmalı. İnsanın olduğu yerde ancak sevgi ve sadakatle güzelleşmesi mümkün olur.
Sevgi yalnız evladımızı, ana ve babamızı veya bir sevgiliyi sevmek değildir. Sevgi: İnsanı, havayı, suyu, tarihi, toprağı, doğayı, hayvanatı, çevreyi dahası tüm evreni ve bizleri insan olarak yaratıp, sevgiyi, sadakat anlayışını yaratanı sevmektir. Sevgi Allah’ın verdiği bir lütuf, insan olmanın özelliğidir. Sadakat ise insana en çok yakışandır.
Sadakatin kökeni sıdk, yani doğruluk, gerçeklik, içtenliktir. Dolayısı ile gerçeklik köprüsüyle objektifliğe komşu olabilir.
İnsan eşrefi mahluk olarak yaratılan, yaptığı hata ve yanlışta ısrar edip süreklilikte sadakati ve sevgiyi hayatından çıkarmakta ısrar edince esfeli safiline sürüklenip gidiyor. Bugün geldiğimiz noktada; istisnalar kaideyi bozmasa da günümüz insanlarında ne insana ne hayvana nede doğaya karşı sevgi göremiyoruz. Hele sadakati hak getire milyonda bir insanda ya var ya da yok. Vefa literatürden çıkmış, İstanbul’da bir semtin adı olarak kalmış. Sevgi, hayatın anlamı, huzura, mutluluğa giden yolun adıdır. Hayat sevmekle başlar, hayatı sevgisizlik bitirir. Sadakat ise güveni tahsis eder.
Başkalarına güvenmemek, giderek kendinize duyduğunuz sadakati de aşağılara çekmeye başlar. Kalbinizin neyi tasdik ettiğini umursamayız. Çünkü başkalarından kuşkulanmak, onların sözlerinden emin olamamak daha büyük bir tehlike halini almıştır. Kendinizi kınamayı unutur veya erteleriz
“Sadakat” kavramı düşünce yaşamımızın en önemli kavramlarından biridir. Bu kavramla bizim anlatmak istediğimiz nedir? Bizim kültürümüzde “sadakat” kavramı ile daha çok eşler arasındaki bağlılık kastedilir. Oysa başka şeylere ya da kişilere bağlı olmayı da bu kavramla dile getiriyoruz: Vatana, ahlâka, dine, geleneğe, demokrasiye, dostlara sadakat gibi.
“Sadakat” kavramı insanlık kadar eskidir. İnsanın insanlaşmasını sağlayan en önemli erdemlerden biridir.
Sadakati bir değer kılan, onun yöneldiği nesnedir. “Neye ya da kime sadık olduğunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” İlkesi bu kavramı anlamamızda bize yardımcı olacaktır.
Bir başka deyişle,
İyilerin iyilere sadık kalması hiçbir sorun çıkarmaz. Kötülerin kötülere sadık kalmasını da anlayabiliriz. Eğer böyle olmasa, o zaman kötü kötüyle dost olamazdı. İyilerin başına işler açmak için kötülerin dostluğu kaçınılmazdır. Kötüler bile sadakatin ve dostluğun değerini çok iyi bilirler, ama bunu iyilere yansıtmak istemezler. Çünkü işlerine gelmez.
İyi insanların kötüye sadık kaldığı, geçmişte çok görülmüştür. Söz gelişi, Hitler ve Mussolini gibi eli kanlı zorbaları seven birçok bilim ve sanat adamı olmuştur.
Bu kişiler, geçmişte insanlara zulmetmiş bu tür zorbalara bağlılık göstermekle doğru bir davranışta mı bulunmuşlardır? Sanırım, zalimliğe eğilimi olmadıkça hiç kimse bu soruya ‘evet’karşılığını veremez.
Aslında kötü olan ama, bizim iyi sandığımız kişiye sadakat gösterdiğimizde ise, kendi değerlerimizi sorgulama sürecine gireriz. İyi sandığımız kişi bize rahatsızlık vermeye başlamışsa, ona yönelik duygularımız da değişmeye başlar.
Kötülerin dostluğunu kazanmanın bedeli de iyinin kötüleşmesi oluyor.
Buraya kadar söylediklerimize bakarak şunu artık rahatça söyleyebiliriz: Sadakat, her zaman ve her koşulda iyi değildir.
Sadakatin bir değer olduğunu söyledik. Öyleyse, bu değere bağlı kalanlar, sadakat gösterdikleri kişilerin niteliğine göre değer kazanacaklar ya da değer yitireceklerdir.
Ahlâka, dine ve geleneğe sadakat konusuna gelince; kimseye zarar vermeden bu üç değere sadakat göstermede hiçbir sorun yoktur. Kimseye zarar vermeden son iki değeri değiştirmek ya da reddetmek mümkündür. Ancak ahlâk konusunda aynı şeyi söylemenin zor olduğunu düşünüyorum. Ahlaktan yoksun bir toplum nihilizmin pençesine düşer ki, orda artık ne herhangi bir değere rastlayabilirsiniz ne de bir ülküye ne de bir ilkeye.
Demokrasiye sadakat, âdil ve vicdanlı olanların, âdil ve vicdanlı olanlara gösterdiği sadakattir. Demokratik zorbalara benim söyleyebileceğim tek şey şudur: Bana vicdanınızı gösterin, size sadakatimi göstereyim. Bana adaletinizi gösterin, size merhametimi göstereyim.
En güzel merhamet halkın yöneticilere duyduğu merhamettir. Halkın yöneticilere merhameti bitince sadakati de biter. Ya sonra? Sonrasını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim. Sonrası, çok trajiktir.
İnsanı ilişkilerde, sadakat bize değerlerimizin çürümemesi ve bozulmaması için uygun ortam sağlar. İçsel arınmışlığın ve ruhsal temizliğin güvencesidir.
İyi ya da erdemli sadakatin kişisel ilişkilerimizde de bize gerekli olduğu konusunda kuşku yok. O zaman, biz kime ya da kimlere sadakat göstereceğiz? sorusunu bir kez daha sormamız gerekiyor. Sevdiklerimize ve dostlarımıza elbette! Değerce bize benzeyenlere!
Sadakatin de bir sınırı vardır. Herkese değil, hak edene sadık kalmak güzeldir. Kötülere sadık kalmak, zamanla sadık olanları da kötüleştirir.
İkiyüzlü sadakatsizlerin, inkârcı zalimlerin, bencil vefasızların zor anlarda merhamet talep etmeye hakları yoktur.
Sevmeyi bilmeyenlere sevgi göstermek, sevmeyi bilmemektir.
Kendi değerlerimize bağlı kalmadan başkasına sadakat göstermek, kendi varlığımızın değerini bilmemektir.
Sevdiklerinize sevgi dolu sadakatiniz daim olsun!