PSİKİYATRİST PROF. DR. KEMAL SAYAR: “AİLE HAYATINDA FARKLI, İŞ HAYATINDA FARKLI DEĞERLERDEN KAÇINMALIYIZ”
Psikiyatri alanında çok sayıda kongre ve sempozyumda konuşmacı olarak yer alan yazar, Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar ile şehir ve medeniyet, özellikle de İslâm medeniyeti konularındaki konuşma ve çalışmaları ile tanınan Prof. Dr Sadettin Ökten de zirvede yerini aldı. İki uzman isim, ‘Değerleri Fark Et’ özel panel başlığı altında, iş dünyasının değerlerinin korunup geliştirilerek yarınlara ulaştırılmasına yönelik katılımcılara yol haritası sundu.
Meltem Karateke moderatörlüğünde gerçekleşen Değerleri Fark Et oturumunda Psikolog-Yazar Prof. Dr. Kemal Sayar ve Mimar-Yazar Prof. Dr. Saadettin Ökten değerler olgusunu masaya yatırdı.
Psikiyatrist Prof. Dr Kemal Sayar: “farklı yerlerdeki farklı değerlerden kaçınmalıyız”
Psikiyatrist Prof. Dr Kemal Sayar, yaşantımızın değerlerine atıfta bulunarak değerlerimizin hayatın anlamını tayin ettiğine dikkat çekti. Sayar, “Değerler birazda ne için yaşadığımızdır. Hayatımızı ne uğruna yaşanabilir bulduğumuzdur. Değerler gayeleri, gayeler de hayatımızın anlamını tayin ediyor. Modern dünyanın insanında şöyle bir problem de var: Farklı yerlerde farklı değerler… İş hayatında farklı, ev hayatında farklı değerler, aile hayatında farklı değerler, sokakta farklı değerler… Bir tutarsızlık zaman zaman bir riyakarlık da gözleyebiliyoruz. Değerlerin bölük pörçük olması iş hayatında zalim acımasız olmak en büyük sorunlar arasında yer alıyor. Ancak ev hayatına müşfik bir baba olmak da başlı başına sorundur.. Bazen iş hayatının değerleri aile hayatının değerlerini tamamen etkisi altına alıyor. Ve orada da acımasızlık başlayabiliyor “şeklinde konuştu.
Prof. Dr Sadettin Ökten: “İnsan hayatının manasını ve gayesini sorgulamalı”
İslam medeniyetindeki çalışmalarıyla kendinden övgüyle söz ettiren Prof. Dr Sadettin Ökten MÜSİAD Vizyoner 21’de katılımcılara islam dünyasıyla ilgili önemli bilgiler verdi. Ökten, “İnsan hayatının manasını ve gayesini sorguluyor. Zira insanın tabiatında sorgulamak var. Böyle bir varlıktır insan. Hayatına bir mana, bir ehemmiyet ve bir gaye tanımlamak istiyor. Değerler buradan ortaya çıkmakta. Dolayısıyla insan hayatına ve kendisine baktığı zaman hayatın manasını sorguluyor ve gayesini sorgulayarak “niçin buradayım” diyor. İnsanların tarih boyunca yaşadığı temel problem kader ve ölümdür. İşte değerler bize bir çerçeve içine bir sistematik içinde bu soruların cevabını veriyor. Biz buna medeniyet tasavvuru diyoruz. Her tasavvurun değerleri birbirinden ayrışmaktadır. İslam tasavvurundan örnek vermek gerekirse, islamiyette “Sen Allah’a ibadet etmek için yaratıldın. İnsanları ve cinleri ben bana ibadet etsinler diye yarattım” diyor. Böyle bir söylem modernitede geçerli olamayabilir. Öte yandan bu söyleme inanan insanlar da var. Bunların da belli bir sayısı var. Bunlar bu inanç istikametinde davranıyorlar. İnsanoğlunun her biri ayrı bir değer. Niye yaratıldığımızı da ifade ediyor. Bir başka medeniyet tasavvuru da “hayat budur. Ölümden sonrası da beni ilgilendirmiyor. O halde sizler de bu hayat sürecinde bu hayattan istifade edin.” Bu da bir medeniyet tasavvurudur. ” Dedi.
Prof. Dr Sadettin Ökten: “İki önemli içgüdü vardır: hayatın devamı ve türün devamıdır”
İnsan içgüdüsüne tabi olarak yaşadığına dikkat çeken Ökten, “Ben derslerde öğrencilere anlatırken ötekinden de bahsederim. Öteki ile kıyasladığında kendini çok daha rahat anlayabilir. Çünkü insan dediğimiz şey aslında varlıktır veya mahlûktur. Burada mahlûk dediğimiz zaman bir yaratıcı olduğunu ima ediyoruz. Varlık dediğimiz zaman ise varoluşu kabul ediyoruz. Ötekisi ise diğer canlılardır. İçgüdüye tabi olarak yaşarlar. İki tane de temek içgüdü vardır. Bir tanesi hayatın devamı, diğeri de türün devamıdır. Dolayısıyla insan dışındaki varlıkların içgüdü dışında yapacakları bir şey yoktur hayatlarında. Ona tabii olarak yaşarlar. Ancak insan öyle değildir. İnsanda içgüdü var, akıl var ve duygu vardır. Bunları besleyen ve destekleyen hafıza vardır. Bunlardan öte vicdan vardır.” Şeklinde konuştu.
Prof. Dr Sadettin Ökten: “Noel artık batıda kapitalizmin tüketim aracı haline geldi”
“Batı’nın da kendilerine göre değerleri var. Anlam denilen şey aslında bir kavramdan ibarettir. Ve bu anlama değer yükleyerek tarif ediyorsunuz. Anlam ve önem yüklediğiniz zaman o artık sizin hayatınızda bir düstur halini alıyor. Bu değeri görünür hale getirmek için eylem yapmaya başlıyorsunuz. Bu nefsimiz için, evlatlarımız için ve işimiz için de geçerli. Biz değerlerimiz için yaşarız. İslamın değerleri ile modernitenin değerleri birbirinden çok farklıdır. Biz de Türkiye’de ikili değerler yaşıyoruz. Ne tam modernist ne de tam sosyolojik olarak İslam medeniyetinin içerisindeyiz. Ancak iş dünyasında da kendi değerlerimizi muhafaza etmeye çalışıyoruz. Yavaş yavaş bu aradaki farkı idrak etmeye başlıyoruz. Bu bir geçiş süreci. Sadece Türkiye değil, tüm dünya bunu yaşıyor. Batı dünyası orta çağdaki tutumunu bıraktıktan sonra modernleşmeye başladı. O tasavvurdan yansıyan folklorik manada yaklaşan Noel kutlamalarını örnek olarak gösterebiliriz. Noel elbette batı için kutsal ancak Noeller kapitalizmin bir tüketim aracı haline geldi. Modern insan diye bir insan tipi var. Bu Rönesans ile beraber ortaya çıktı. Yavaş yavaş evrilerek sanayi devrimini yaptı. Aynı zamanda bu insan tipi hümanist insandır. Hümanist kavramının da açılımına baktığımızda Tanrı ile eşdeğer insan tipine denk geldiğini görüyoruz. Hümanitenin de temeli budur. Hümanite kelimesi de kendi kendine yeten, kendi kaderini kendi çizen anlamına geliyor. Modern insan asla bir doyuma ulaşamaz. Bunun en güzel örneğini de birinci dünya ve ikinci dünya savaşlarından görebiliyoruz. Savaşlarda hiç hissesi olmayan insanları da içine çekti. Aslında savaşlar “küreselleşme” adı altında devam ediyor. İnsanın ihtiyacı olan şey aradığı sahada değildir.”
Prof. Dr Sadettin Ökten: “İslam toplumları sanayi devrimi yapamamışken, bugün Türkiye teknolojide hayal bile edemediğimiz bir noktaya geldi”
Prof. Dr Sadettin Ökten zirvede yaptığı konuşmasını şöyle sürdürdü: “İslam peygamberlerinin ortaya koyduğu sistemi tamamıyla hizmet esasına dayalı bir sistemdir. Bu sistem halen devam ediyor ancak bu sistemin biçimleri eksik. İslam toplumlar sanayi devrimini yapamamışlar. Eksiklik de biraz buradan kaynaklanıyor. Sonrasında gelen IT’de de (information Technology) eksik kaldılar. Moderniteye baktığımızda bunları tamamladığını görüyoruz. Modernite bu altyapısıyla birlikte “ben” merkezli bir yaşam biçimine girdi. Bu dünyada tutku çok önemli bir hadisedir. İnsana güven verir. Bu güvenle birlikte ülke sınırları aşıldı, kıtalar keşfedildi. Ülke keşifleri yetmedi uzaya çıktılar. Bugün baktığımızda da mutsuz olduğunu görüyoruz. Çünkü dünyanın imkânı mahdut ama insanın ihtirası mahdut değil. Bunun bir dengeye sokulması lazım. Ancak buradaki dengesizliği bir kısmı görüyor. Bu kapsamda da bir başka istikamete doğru kendini çeviriyor. Ülkemize baktığımızda da teknoloji bakımından “yapamadık, geri kaldık” gibi düşünceler hâkim. Hatta “toplu iğne bile yapamayız” düşüncesi vardı. Dünyadaki gelişmeleri de çok yakından takip eden bir mühendis olarak, bugün Türkiye hayal bile edemediğim bir noktaya geldi. Gerek altyapısı, gerek yazılım, gerekse donanım noktasında muazzam bir ivme kaydettik. Tüm bunlar “ol” emri ile oluyor. Önemli olan “ol” emrinin de sahibini unutmadan onun gösterdiği istikamet, akıl, liyakatle, zekâ ve ferasetle çalışmak. “Ülke kalkınmasın” düşüncesi tamamen yanlıştır. Elbette kalkınacağız ve büyüyeceğiz. Ancak tüm bunların ardında “ol” emrinin olduğunu da unutmamamız gerekir.” Dedi.