Anayasa tartışmaları, ittifaklar meseleleri, Avrupa Birliği Türkiye raporu ve gündeme ilişkin daha pek çok meseleyle ilgili görüşlerini dile getiren Okuyan, değerlendirmelerine Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararıyla başladı.
Okuyan’ın bu kararla ilgili şunları söyledi:
“Erdoğan ipleri elinde tuttuğunu, taviz vermeyeceğini gösterdi. Bu kararın böyle bir boyutu var. Kılıçdaroğlu’nun hamlelerine yanıt içeren bir yanı var bu kararın. Herkes seçimlere, iktidar değişikliğine odaklandı ama bir yandan da Türkiye ekonomisinin yapısal bazı ihtiyaçları var. Türkiye ekonomisinde teknolojik yenilenme, kapasite, verimlilik, yabancı sermaye çekme sorunu var, bütün bunlarla ilişkili bir şeyi denediğini düşünebiliriz Erdoğan’ın bu kararla. Yabancı sermayeyi çekmek istediği, bunun için her şeyi yaptığını biliyoruz. Ancak bizim asıl bakmamız gereken, bunun yurttaşlara, yoksul insanlara nasıl yansıyacağı. Türk parası değer kaybedince tablo daha da ağırlaşıyor. Türkiye’de iş gücünün ucuzluğu derinleşiyor, yabancı sermayeyi çekmek için yapılan hamleler sürüyor.”
“Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, sermayenin istediği düdüğü öttürmesi demek”
Faiz indirimiyle ilgili gündemde önemli olan noktanın Erdoğan’ın bunu nasıl yöneteceği olduğunu vurgulayan Okuyan değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Bunun önümüzdeki seçimlerde pozitif olarak etki etmesi iktidar açısından çok zor. Yoksulluk, hayat pahalılığı, işsizlik başlıklarında iyileştirme olmadan nasıl götüreceği, sadece sopayla götürebilir mi, bu oldukça tartışmalı. Ben bu sürecin yönetilebilir olduğunu düşünmüyorum. Bu enerji kriziyle birlikte ele aldığımızda, ek ekonomik göstergelerle birlikte baktığımızda Türkiye’de toplumun bu kış boyunca iktidara yönelik tepkilerinin artacağını söyleyebiliriz. Bunu söyleyince dava açıyorlar, panik yaratıyorlar diye. Ne alakası var? Paniği kendileri yaratıyorlar. İktidar sorumlu tüm bu olup bitenlerden. Ben düşük faizle birlikte yürütülen ekonomi politikalarının sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum, çok ciddi bir problem bekliyor. Ama bir avantajları var, sermaye çok örgütlü, işçi sınıfı çok örgütsüz. Biz de burayı güçlendirmeye çalışıyoruz. Burada bir de çok konuşulmayan bir şeye işaret etmek istiyorum. Muhalefet ve bazı iktisatçılar sürekli Merkez Bankası’nın bağımsızlığından dem vuruyorlar. Bu söylem Kemal Derviş geldiğinde gündeme getirildi. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı denilen şey, Merkez Bankası’nın topyekün sermayeye bağlı olması. Erdoğan’ı eleştireceğiz diye saçma sapan bir neoliberal tezi desteklememek gerekiyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı demek, sermayenin istediği düdüğü öttürmesi demek.”
Erdoğan iktidarını elbette eleştirdiklerini ama öte yandan Merkez Bankası’nın bağımsızlığını savunmanın komünistlerin işi olamayacağını söyleyen Okuyan, kendi iktidarlarında Merkez Bankası’nın ya da Türkiye’deki finans sisteminin tamamen toplumsal çıkarlar üzerine kurulacağını, tüm politikaların halkın yararına olacağını ifade etti.
“TÜSİAD’ın ülkedeki tarihsel rolü sermayenin çıkarlarını korumaktır”
Programın devamında TÜSİAD’ın geçtiğimiz gün yaptığı Yüksek İstişare Kurulu toplantısı, toplantı raporu ve açıklamalar konuşuldu. Okuyan bu konuyla ilgili şöyle konuştu:
“TÜSİAD konuşmaya başladığı zaman ürkmek lazım. Yayınlanan rapor çok kapsamlı. TÜSİAD kokuyu aldı, bu iktidarın bu gerginlikle ve toplumda yarattığı tepkiyle, bu kadar ekonomik zorlukla riskli bir alana doğru gittiğini ve bunun kendilerine zarar vereceğini hissetmeye başladılar. Dolayısıyla TÜSİAD, laiklik, özgürlük, demokrasi, toplumsal adalet lafları etmeye başladığı zaman bana bir gülümseme geliyor. Yıllarca TÜSİAD bu alanda ne kadar tahribat varsa onun merkezinde duran bir örgütlenme. 12 Eylül öncesine bakalım, 79’da Ecevit’i düşüren ilanları hatırlayalım. O ilanlardan kısa bir süre önce aslında Ecevit hükümetine destek veren bir TÜSİAD vardı. Sonra bir anda başka bir yöne geçtiler ve o ilanlarla beraber Türkiye’yi neoliberal politikalara doğru ittirdi TÜSİAD. Arkasından 24 Ocak kararları, sonra 12 Eylül darbesi… TÜSİAD’ın her zaman Türkiye’de rolü oldu, o rol de sermaye sınıfının çıkarlarını korumak, emeği baskılamak. Şimdi mesele şurada, emek o kadar baskılanmış durumda ki zaten, emekçilerin neredeyse hiçbir hakkı yok, örgütsüz durumdalar. Ama TÜSİAD bundan vazgeçmek istemiyor. Çünkü stratejide ne var? Türkiye fırsatları değerlendirsin. Dolayısıyla TÜSİAD’ın kafasında işçi sınıfına haklar vermek yok, niye olsun patron örgütü zaten. Ama şu var, madem böyle devam edecek Türkiye’de gerilim azalsın, gereksiz gürültü patırtı çıkamsın, Erdoğan çok ortalığı karıştırıyor, laiklik meselesinde biraz daha esnesinler, islamcılaşmasınlar ki bu gemi böyle yürümeye devam etsin. Çünkü raporda aslında AKP’nin savunduğu şeyler var. Hem dış politikada hem ekonomide AKP’ye gerçek bir alternatif önerilmiyor. O yüzden de son dönemde AKP’nin ilk yıllarına övgüler düzülüyor, muhalefet partilerinden de, sermayeden de. 2001-2002 ruhu deniyor… O zaman tabii AKP bu kadar güçlü değildi, yolun başındaydı, biraz daha temkinlilerdi. Ama AKP aynı AKP’ydi. Dolayısıyla TÜSİAD Erdoğan’a şunu demiş oldu, ya kendine çeki düzen verirsin ya da biz kararımızı verdik.
“Erdoğan ona buna kafa tutarak devam edemez”
Erdoğan’a hâlâ bir çıkış yolu gösterilebileceğini düşündüğünü söyleyen Okuyan, TÜSİAD’ın direnen bir Erdoğan’dan kolay kolay vazgeçmeyebileceğini söyledi ve şöyle devam etti:
“Biraz normalleşsin, biraz daha az gürültü çıkarsın ama bu Erdoğan’a uygun değil. Bir de sadece Türkiye değil, dünya da uzlaşmaya uygun bir dönemde değil. Bu yüzden de ilginç bir döneme gireceğiz. Ama AKP çok zayıfladı, seçmenini yitiriyor ama asıl problem AKP’nin kendi yapısı daraldı. AKP’den kopanlar muhalefete eklemleniyor. Bu kolay baş edilebilir bir şey değil, bir de Türkiye’de gerçek iktidar patronlardır, Erdoğan ona buna kafa tutarak devam edemez. Türkiye’de sonunda sermaye sınıfının dediği olur bugünkü düzende. Ta ki emekçi halk benim dediğim olacak deyinceye kadar. Bunun için de örgütlenmek gerekiyor. Ama şu anda sermaye sınıfı karar verirse, buna bir de uluslararası sermayeyi eklersek, Erdoğan’ın günleri sayılıdır. Ki alternatifi artık hazırladılar. Yıkılmayan bir blok var karşıda, ne yaparsa yapsın Erdoğan. Bu yıkılmamayı sağlayan şey Kılıçdaroğlu’nun becerisi değil, muhalefetin tutkalı uluslararası tekeller.”
“Uluslararası alanda AKP’ye dönük kuşatma artıyor”
Programın devamında AB’nin Türkiye raporu konuşuldu. Raporda AB’nin Türkiye’yi işgalci olarak tanımlamasını eleştiren Okuyan şu değerlendirmelerde bulundu:
“AB’nin bir ülkeyi işgalci diye suçlama ehliyeti yok. O zaman ABD’yi de suçlasınlar, Suriye’de ABD işgalci değil mi? Biz parti olarak Suriye’deki bütün yabancı güçlerin derhal çıkmasını savunuyoruz. Dolayısıyla AB’nin söylediği doğru ama bunu onların söyleme hakkı yok. Suriye’yi bu hâle onlar getirdiler. Bunun dışında şunu görüyoruz, yurt dışından da AKP iktidarına dönük kuşatma artıyor. Yalnız bu değil, ne söyleniyor, Türkiye’nin gri listeye alınması, terör, kara para aklama vs. gibi başlıklar. Bu ağır bir şey. Bunun Türkiye’ye yabancı sermaye çekme açısından ciddi sıkıntıları var. Geçen Financial Times’ta çıkan haber önemsiz bir detay değil. Bir anlamda ciddi bir baskı geliyor yurt dışından. Erdoğan bugün AB’ye yine laf etti, büyükelçileri kovarız dedi. Erdoğan ben yine herkesle kavga ederek prim yaparım diyorsa, yanılıyor. Açlıkla mücadele eden bir halkı bu şekilde ikna etmek artık imkansız.”
Anayasa tartışmalarına da değinen Okuyan düzen değişikliği olmadan yapılacak hiçbir anayasanın işe yaramayacağını vurguladı. Bir toplum sözleşmesi anlamına gelen anayasanın herkesin eşit olduğu bir zeminde hazırlanmadığında baştan adaletsizlikler içereceğini söyleyen Okuyan, anayasanın yepyeni bir anlayışla yazılması gerektiğini savundu.
“Erdoğan karşıtlığı Türkiye solunun varlık nedenlerinden ama…”
Gündemin en yakıcı başlıklarından biri olan ittifaklar meselesini de değerlendiren Okuyan bu başlığa dair şöyle değerlendirmelerde bulundu:
“Bizim üzerinde durduğumuz şey şu, evet iki ittifak var ama Cumhur ve Millet İttifakı ama bunların birçok şeyde ortaklaştığını görmemiz gerekiyor. Bir de mesele çok fazla Erdoğan’ın şahsına indirgenmiş durumda. Saadet Partisi’nin laiklik gibi bir derdi yok. Orada iki tane de AKP kökenli parti var ve AKP eskiden iyiydi diyorlar, bunu CHP’ye de kabul ettirmiş durumdalar. Türkiye’de sermaye sınıfı bu muhalefet bloğunun önümüzdeki bir dönemi garantilemesini istiyor. Bu yüzden de çatlak ses çıkmaması için bu ittifakın dışında kimse olmasın istiyorlar. HDP’yi doğrudan ittifak içinde değil, dışardan bir destekçi durumuna getirecekler gibi görünüyor. Sonrasında HDP’yi dışarıda bırakabileceklerini ben sanmıyorum. Ortada büyük bir blok var dolayısıyla. Bu blok mevcut düzenin restore edilmesi, bazı sorunlardan arındırılmış, daha az acı verici olan bir ilaçla sürdürülmesini isteniyor, daha Batılı, daha NATO’cu şekilde. Burada çok uyanık olmak gerekiyor. Erdoğan karşıtlığı Türkiye solunun zaten varlık nedenlerinden. Ancak Erdoğan alerjisi yüzünden bu tür bir projeye milim yaklaşan yanar. Bu tür kirler temizlenmez. Yetmez ama evetçiler hâlâ bize neden sataşıyorsunuz diyor, o rezalet temizlenemez. O rezaleti yapan birisinin siyaset yapmaması, yazarlık yapmaması lazım eğer rezalet olduğunu düşünüyorsa. Bu oluşan proje, yani AKP rejimini Erdoğansız sürdürme projesidir bu, buna milim yaklaşan sol adına, yakar kendisini. Bir daha çıkmayacak bir kir bulaşır. Burada çok dikkatli olmak, bir alternatif örmek gerekiyor. Türkiye toplumu çok uzun süredir büyük acılar çekiyor. Neden? Hep bir şeyleri ertelediği için.”
“Hepiniz bir arada olsanız beklentisinden Babacanlar çıkıyor”
Okuyan sözlerine şöyle devam etti:
Türkiye’de bugün meselenin özü şudur, bu işin temel sorumlusu sermaye sınıfının dikensiz gül bahçesi yaratmasıdır. Dolayısıyla emekçi halkın bağımsız bir şekilde sesini yükseltmesi lazım. Bunu söyleyen partiler var Türkiye’de. Bu partilerin göbeğini kesmesi lazım. Biz Erdoğan’ın gitmesi için her şeyi yapacağız, daha doğrusu Erdoğan’ın işine gelecek hiçbir şeyi devrimciler yapamaz ama mutlaka ve mutlaka bağımsız bir duruş gerekiyor. Dolayısıyla bir yeni ittifak, bu özle kurulmalı. Bunun zemini var, görüşmeleri sürüyor. Daha ortaya bir şey çıkmadığı için kuruldu diyemiyorum ama fazla da vaktimiz yok, mutlaka bu alternatif ortaya çıkacak. Türkiye’de bunu TKP dışında da savunanlar da var. Burada ‘hepiniz bir arada olsanız’ beklentisinden Babacanlar çıkıyor, buradan hiçbir şey çıkmaz. Bu blok Türkiye’nin hiçbir sorununu çözemez. Türkiye sağını tepemize çıkaracaklar, kurtarıcı diyecekler, buna izin veremeyiz.”
Programın sonunda geçtiğimiz günlerde TKP’nin siyasi partilere yönelttiği sorularla ilgili konuşan Okuyan, sordukları açık sorulara partilerin ne cevap verdiğini açıkça ifade etmesi gerektiğini vurguladı.