Reklam

Reklam
Reklam
Haberim Hamsi | Trabzon Haber

Devlet, BTP’den destek almalı

Büyük felaket sonrası bir haftalığına Hatay’a gitmiştim.


Devlet, BTP’den destek almalı

Çok yönlü ve boyutlu gözlem yapma imkânı buldum.

Sahanın yakıcı ve yıkıcı gerçekliği, adeta üzerime bir dağ gibi oturdu.

Bir yandan enkaz altındaki cenazelerini bekleyenler. Diğer tarafta alelacele defin işlemlerini yapıp, şehri terk edenler.

Bunlar arasında çok sayıda Suriyeli vatandaşın, kendi ülkelerinde de meydana gelen deprem dolayısıyla kenti terk etmeleri.

Kalan yerli vatandaşların, birbirlerini şehirde kalmaları için ikna etme çabalarına tanıklık etmem…

Ve elbette ki cansiperane çalışan arama kurtarma ekipleri, askerler ve Türk milletinin evlatları.

En çok aranana ve yokluğu hissedilen konu, güçlü bir iradenin koordinasyonuydu. Maalesef, bu depremin ilk üç gününe kadar neredeyse hiç yoktu.

Ve sonrasında tüm medyada bir deprem konulu program seferberliğine tanıklık ettik ve ediyoruz.

Siyasetçiler, bürokratlar, meslek odaları, deprem uzmanları, belediyeler ve medya mensupları tarafından yapılan tüm değerlendirmeleri kriminal olarak, önem sırasına göre not tutuyorum.

İnanın sevgili dostlarım, cek-caklardan, miş-mışlardan öteye gitmeyen çuvalla dolu lafları duymaktan insanın ruhu daralıyor.

Belediyeler diyor ki; merkezi bir destek ve finansman akışı sağlanmadan mevcut riskli binaların yenilenmesi, sadece vatandaşların üzerine kalıyor ve bu işin gerçekleşmesi asla mümkün olamıyor.

Merkezi hükümet diyor ki; Riskli görülen binaların tespiti ve yenilenmesi işlemine hızlıca başlanacak.

Uzmanlar diyor ki; söylemekten dilimizde tüy bitti. Bu işlerin üstesinden gelmesi gereken, bizzat devlet kurumları ve iradesidir.

Teknokratlar diyor ki; riskli binaların yenilenmesi için özellikle de İstanbul gibi şehirlerde inşaat maliyetine katkı sağlasak bile, m2’si 14 bin TL civarında bir rakamlara ulaşması söz konusu.

Yani bunu vatandaşın yaptırması neredeyse hiç mümkün değil.

Hele bu ekonomik krizde asla olacak iş değil.

Çerçeveyi daha da genişletmek mümkün ama meselenin özüne vukufiyet bakımından bu kadar örnek bile çok fazla.

Yani, Türkiye’de büyük ölçüde hükümet krizi yaşanıyor.

Siyaset krizi yaşanıyor.

Sistem krizi yaşanıyor.

Liyakat sorunu ve krizi yaşanıyor.

Son tahlilde, inanılmaz boyutlarda finansman sorunu yaşanıyor.

Nedeni çok açık.

Atatürk’ten sonra iktidara gelen hükümetlerin istisnasız tamamı, günü kurtarma ve seçimleri kazanmaya odaklı bir siyaset tarzı benimsemişler.

Vatandaş da, “Senin nasıl bir Türkiye hayalin ve projen var” dememiş. Özellikle de, 1980 sonrası siyasete dayatılan ve onların da bunu gönüllü olarak kabul ettikleri, neo liberal kapitalist sistem, milletin yarı aç, yarı tok yaşamasını öngörmekteydi.

Millet fakirleştikçe, siyasetçiler açısından onun oyunu almak daima fırsata dönüştü.

Devletin sistematik şekilde ekonominin dışına itilmesi ve küçültülmesi, kapitalist sistemin çarklarının dönmesi için şarttı. Her gelen hükümet ve hatta muhalefet, devletin daha da küçültülmesi gerektiğinden bahsetti. Son 20 yıldır küçüle küçüle kuşbaşına çevrilen koca devletin kurumlarından geriye, sadece Külliye kaldı!

İktidara talip olan siyasetçilerin veya partilerin hiçbirisinde devletin baba devlet olması gerektiği konusu öne çıkarılmıyor, akıllara bile getirilmiyordu.

Ta ki, 2002 yılına kadar.

Bu tarihte, yani 3 Kasım 2002 seçimleriyle Türk siyasi hayatına oksijen sağlayan Bağımsız Türkiye Partisi, alışık olmadığımız bir vizyonla halkın karşısına çıkmıştı.

Bu tarihe kadar tüm partiler, birbirleriyle kavga ediyor, didişiyor ve adeta fitne tohumları ekmekle meşgul oluyordu.

Ekonomi başta olmak üzere, tüm sahalarda bilinen yanlış ezberleri bozan bir devrimci lider, sosyal devlet milli devlet kavramını, Türk halkının gündemine getirmişti.

BTP iktidarında, “Hoş geldin zenginlik, elveda fakirlik” denecekti.

Devlet alan el değil, veren el olacaktı.

Devletin ekonomideki rolü ve etkisi, hiç olmadığı kadar ağırlıklı olacaktı.

Bir milletin ilgi ve iştigal alanlarının tamamı, devlet desteğinde ve garantisinde olacaktı.

Noter tasdikli projeler bu kapsamda, dünya tarihinde ilk kez olacak şekilde halkın gündemine sunulmuştu.

Türkiye adeta bu projelerle şantiyeler ülkesine dönecek ve modern bir ülke olma yolunda, hızlı adımlarla yürüyecekti.

Bütün bunları başarabilmek için, dünya tarihinde bir çığır açan Milli Ekonomi Modeli tezi, yapılacak her şeyin referans kaynağını teşkil edecekti.

Bu model o kadar büyük ün yaptı ki, 10 Uluslararası “MEM” kongreleri ile dünyada ses getirdi.

Rusların Duma’sında ilk kez bir Türk siyasetçi, 6 saat ekonomi sahasında sunum yaptı.

Eğer bu model, halkımız tarafından takdir ve tercih edilmiş olsaydı, inanın bana bugün depremi konuşsak bile, yıkılmış tek bir bina, kaybedilen tek bir canın varlığından bile bahsetmeyecektik.

Bu sisteme göre devlet, vatandaşlarının yaşaması için, tüm imkânlarını seferber edecekti.

Bu sistemi altın harflerle dünya iktisat literatürüne kazandıran isim, Prof. Dr. Haydar Baş Bey’dir.

İnsanlık tarihinin bana göre en büyük devrimi bu modeldir.

Bu yüzden Haydar Baş Bey’e tüm insanlığın, şükran borcu vardır.

Her şeye rağmen, bugün yapılan yanlışlardan dönülmesi adına gerçekten samimiyetle milletimizin yaraları sarılmak isteniyorsa, bu modelin uygulanmasından başka hiçbir çare yoktur!

Modeli parti programına alan BTP’den ve onun Genel Başkanı Hüseyin Baş’tan, mutlaka destek talebinde bulunulmalıdır.

Bu konu, ulusal güvenlik konusudur.

İktidar ve muhalefetin dikkatine sunulur.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Günebakış Trabzon Haber