BU FENER YENİLİRDİ
Özellikle ikinci yarı oynanan oyunla Kadıköy’den çıkılabilirdi
11 günde 3 maç hem de 3 önemli maç. Ama sonuç 2 beraberlik 1 mağlubiyet.
Şimdilik kayıp görünmüyor. AEK engeli, mağlubiyete rağmen geçildi. Yeni Malatyasyor ve Fenerbahçe beraberlikleri, nihayetinde puan mücadelesiydi. En azından yenilmemiş olmak iyi ama böyle gitmez ki.
Tamam bir yorgunluk olduğu doğrudur. Fakat her şeye rağmen, kısa aralıklarla maç yapmayı öğrenmeli bu takım. Çünkü eğer Avrupa arenasında da varım diyecekseniz, daha çok çalışacak, kondisyon tutacaksınız. Hem de öyle yemyeşil çimenler üzerinde de değil. Gerekirse, kumda, toprakta ve hatta kırlarda, bayırlarda koşacaksınız. Geçmişte ağabeyleriniz öyle yapardı çünkü.
Dün akşamki Fenerbahçe maçı, kazanılmayacak bir maç değildi. Tamam Fenerbahçe kendi sahasında oynuyor, seyirci avantajı, uzun yıllara dayanan bir hırsı var. Ama ne olursa olsun, şu Kadıköy’de bir maç alın artık. Bunun nasıl bir motivasyon olacağını düşünsenize.
Dedim ya, yenemiyorsan hiç değilse yenilme. Bu çok eskilerden Ahmet Suat Özyazıcı’nın taktiği idi. Burada işe de yaradı. Yalnız dediğim gibi, Fenerbahçe çok şey beklenen Vedat Muriç, hazır sahada geziyor,özellikle ikinci yarı için söylüyorum, o zaman senin Vakayeme, Ecuban gibi hızlı adamların var, saldırsana.
Neyse büyük kayıp sayılmaz. Bence kayıp varsa Fenerbahçe düşünsün. Dediğim gibi kazanmak imkânı vardı ama olmadı.
Yine de yüreğini sahaya koyan oyuncuları kutluyorum. Oyuna sonradan alınan Yusuf Sarı, AEK maçındaki hataları yapmadı, iyiydi yani. Değişiklikler yerindeydi ve zamanlaması da doğruydu. Ünal hoca, maçı kazanamadı diye eleştirilmemeli. Geçmişteki Kadıköy kazalarını düşününce, Trabzonspor karlı bile sayılabilir.
Burada bir sözüm de Kaleci Uğurcan’a olacak. Kardeşim, güzel kardeşim kart göreceğini bal gibi anlıyorsun da neden bir taktik geliştirmiyor, topu biraz daha hızlı oyuna sokmuyorsun? Uzun zamandır seni takip ediyorum. Topu oyuna gerçekten geç sokuyorsun. Bu bazen iyi, bazen de kötü oluyor. Kart görmen de cabası. Ha kurtarışların mı? Onlara şapka çıkarırım şapka. O kadar iyiydin yani.
Vakayeme yine topu ayağında tutmasıyla, driplingleriyle ayakta duran oyunculardandı. Neredeyse hata yapmadı. Ufak tefek top kayıplarını saymıyorum. Çünkü onlar en azında, orta sahada veya defansta yapılan hatalar kadar tehlikeli olmuyor.
Defans deyince, eyy arkadaşlar! Adı üzerine defans, yani savunma yapacaksınız. Her daim ricat değil. Geriye doğru kaçıp kaçıp nereye kadar gideceksiniz? Adamlar kalenize girdi. Kaleyi kaptırınca, o savaş kazanılır mı?
Kulakları çınlasın; bu durumu Turgay Semercioğlu’na sormuştum. Bana şöyle demişti: Biz arkadaşımızı gözetlerdik. Adamını kaçırdı mı hemen kademeye girip onun hatasını telafi ederdik.
Zaten siz öyle yapa yapa 6 kez şampiyon oldunuz. Bir kez de şampiyonluğu masada kaybettiniz.
Ah keşke şu yeni arkadaşlar, böyle çikolata çocuğu gibi oynayacağı yerde sizden biraz ders alsalar.
Dediğim gibi, her şeye rağmen 1 – 1 iyi sonuç, 1 puan kârdır.
Aksayan yönler yok mu? Tabii ki var. Bunlara dikkat ederek, eksiklikleri gidererek, gittikçe daha da iyi oynayarak, uzun lig ve Avrupa maratonunu hatasız atlatmak, hatta şampiyon olmak sizin elinizde. Daha doğrusu ayağınızda…
Hadi göreyim sizi…
Muhabbetle Efendim!
TAHİR ORHAN