Konuşmasında, Saadet Partisi’nin adalet ve insan onuruna dayalı bir yaşam sağlama hedefinin olduğunu vurguladı. Türkiye’nin zengin tarım potansiyeline rağmen, halkın bu ürünleri tüketme imkanının kısıtlı olduğunu belirtti. Adil bir düzenin kurulmadığı sürece insanların insanca yaşamalarının mümkün olmayacağını ifade edip, toplumun refahı için devletin adil olması gerektiği, adaletin her bireyin saygın bir şekilde yaşamasını sağlaması gerektiği üzerinde durdu. Ayrıca, Gazze’deki insanlık dramına dikkat çekerek, Saadet Partisi’nin bu konuda direniş hattı olduğu ve insanlara sahip çıkma kararlılığını dile getirdi.
Konuşmasına Sürmene’de ve Araklı’da yaşanan sel felaketi sebebiyle mağdur olan tüm vatandaşlara geçmiş olsun dileklerini sunan Fatih Aydın, bu felaketlerin yaşanmaması için belediyelerin gerekli önlemleri almaları gerektiğini ifade etti.
İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Devletin adil olması gerektiği, adaletin toplumun refahı için temel bir unsur olduğunu vurgulayan Aydın, “Ülkemizde evler, arabalar, gıda ürünleri, eşyalar ve aklınıza gelebilecek her şey günden güne pahalıyor. Ama Türkiye’de ucuzlayan tek bir şey var, o da insanın canı, insanın kendisi.
maalesef sadece bu ucuzluyor. Dolayısıyla merkeze insanı almayan hangi anlayış olursa olsun, hangi parti, hangi görüş, hangi inanç, hangi mezhep olursa olsun felaket üretir. Hani bizim büyüklerimiz demişler ya “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” Eğer bir devlet yaşayacaksa, bir toplum yaşayacaksa orada merkeze insanın alınması gerekir. “ diyerek adaletin sağlanmadığı bir toplumda refahın mümkün olamayacağını ifade etti.
Devletin varlığının ailenin huzurundan geçtiğini sözlerine ekleyen Aydın, konuşmasına şu sözlerle devam etti:
“Bir ailede huzur yoksa o ailenin fertlerinde mutluluk olamaz. Bir evde her gün kavga, gürültü, tartışma varsa, karıyla koca arasında, ev fertleri arasında, o evin mensupları huzurlu olamazlar. Bundan dolayı insanın saadeti ailenin huzuru ile mümkündür.
Peki ailenin huzuru neyle mümkün?
Eğer toplumun en temel yapı taşı olan ailelerde mutluluk, huzur olacaksa o ailelerin içerisinde bulunmuş olduğu toplumun refah toplumu olması lazım. Bir toplumda refah yoksa, o toplumu oluşturan ailelerde huzur ve mutluluktan söz edilemez. Toplumda refah olacak. Refah ne demek? Bolluk bereket demektir. Bolluk bereket güven olacak ki bir toplumda, o toplumun aileleri huzurlu olsun, aileler huzurlu olsun ki insanlar mutlu olsunlar.
Peki bir toplumun refah toplumu olabilmesi için ne olması gerekir? O toplumu yöneten devletin adil bir devlet olması gerekir. Eğer devlet adil değilse, o devletin yönettiği toplumun refah toplumu olması mümkün değildir.
MÜLKÜN TEMELİ ADALETTİR
Adalet, her şeyi yerli yerince ikame etmektir. Bu toplumda yaşayan her bir ferdin inancı, ırkı, mezhebi, meşrebi, dünya görüşü, yaşam tarzı ne olursa olsun herkesin, her bir canlının saygın, şerefli bir şekilde yaşamlarını temin etmektir. Adalet bunu gerektiriyor çünkü. Peki bir devletin adil olabilmesi için olması gereken nedir? Ailenin mutluluğu topluma, toplumun refahı devlete bağlıdır. Devletin adil olması o devleti yöneten kişilerin hakkı üstün tutan bir anlayışa sahip olmalarıyla mümkündür. İşte biz o anlayışa milli görüş diyoruz, Saadet Partisi diyoruz.
Bir devleti yöneten kişiler hakkı üstün tutan bir anlayışa sahip değilse, onların yönettiği devletin adil olması mümkün değildir. Kendi çevrelerini, parti mensuplarını, aile fertlerini gözetirler sadece. Bir avuç azınlığın refahını esas alırlar. Onların kurduğu sistemde zengin daha zengin, fakir daha fakir hale gelir. Orta sınıf yok edilir. Bir ülkenin imkanları olsa bile o ülkede yaşayan insanlar köle gibi çalışırlar. Çalıştıklarını, ürettiklerini kendileri tüketemezler.
Dünyada 6 üründe Türkiye üretimde dünya birincisidir. Fındık, incir, kaysı, kiraz, ayva ve keçi boynuzu. Bu 6 üründe dünya üretiminde birinciyiz. Ancak bu bölge dışında yaşayan insanların bir markete giderek 1-2 kilo aylık fındık veya incir alıp tüketme imkânı var mıdır? Maalesef öyle bir imkanları yoktur.
FİLİSTİN’DE BÜYÜK SOYKIRIM YAŞANIYOR
Bugün Filistin’de büyük bir insanlık dramı var, büyük bir soykırım var. Sadece Müslümanlar için değil, insanlık için bir tehdit olan İsrail, Siyonizm, insanlığı köle olarak gördüğü için iki temel kural geliştirmiş. Ya kölem olacaksın ya da öleceksin. Eğer benim kölem olmayı reddediyorsan o zaman ölmeye mahkumsun. Bundan dolayı Filistin’de 7 Ekim’den bu yana neredeyse bir yıldır büyük bir katliam gerçekleştiriyor.
Ancak şöyle bir hakikat var ki, dünyada işgal altında olmayan tek bir yer var, orası Gazze’dir! İmanlarıyla inançlarıyla öyle bir yüreklilik ortaya koydular ki dünyanın bütün süper güçleri birleştiler, bir yıldır hiçbir hedeflerini gerçekleştiremediler. Çünkü orada devasa bir iman var. Devasa bir yüreklilik var.
İSRAİL’İN BU SALDIRGANLIĞININ CESARETİ İSRAİL’İN GÜCÜNDEN DEĞİL, İSLAM ÜLKELERİ LİDERLERİNİN ACZİYETİ VE İRADESİZLİĞİNDENDİR
Bildiğimiz bir başka acı gerçek var var ki, o da İsrail’in bu saldırganlığının cesareti İsrail’in gücünden değil, İslam ülkeleri liderlerinin acziyeti ve iradesizliğindendir. Eğer İslam ülkelerinin liderleri aciz olmasaydı, iradesiz olmasaydı, işbirlikçi olmasaydı bugün Gazze’de bu kadar katliam gerçekleştirilemezdi. Biz akrebe, yılana niçin sokuyorsun sorusunu soramadığımız gibi, bunlara niçin katlediyorsun diyemeyiz. Cibilliyetlerinin gereğini yerine getiriyorlar çünkü. Sorulması gereken, sorgulanması gereken İslam ülkelerinin liderleridir. Siz nasıl olur da bu ihaneti yaparsınız, bu işbirlikçiliğini yaparsınız? “