Tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar ve Milletimize sabırlar diliyoruz. Yaramız büyüktür ama Türk Milleti her felaketin altından kalktığı gibi bunun altından da kalkacaktır.
Deprem bölgesindeki çalışmalar yavaş yavaş enkaz kaldırmaya doğru giderken, artık bazı gerçekleri konuşmanın zamanı geldi. Büyük bir depremde şehirlerdeki yapı stokunun zarar görmesi tabii ki beklenebilir. Fakat burada asıl olan zarar gören konutların yıkılarak can kaybına yol açmamasıdır. Yıkılan yapılar incelendiğinde, sorunun kaynağı olarak yapı kalitesizliği kadar zemine uygun olmayan yapı tasarımının da öne çıktığı görülmektedir. Yapıların inşası sırasında; yapı kalitesi yüklenici firmalar ve yapı denetimi firmalarının sorumluluğu altında, zemin etütlerinin sorumluluğu zemin etüt firmalarında ve yapım izninin verilmesi ise yerel yönetimlerin sorumluluğu altındadır. Bu nedenle bu çok bileşenden oluşan sistemde denetim ve yaptırım sorunları meydana gelebilmektedir.
1999 depreminden sonra alınan kararlar ve çıkarılan yönetmeliklerle 2010’lu yıllara kadar gelinmiş fakat bu tarihlerden sonra çıkarılan kanun ve yeni yapılanmalar ile birlikte zemin ve yapı denetimleri usulen yapılır hale getirilmiştir.
Yapı Denetimi Yasası’na 2011 yılında özel bir madde eklenerek “projelerin ilgili idareler dışında başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamayacağı” kararı alınmıştır. Bu yeterli olmadığı gibi 2013 yılında yapılan çıkarılan “Torba Kanun’la “Harita, plan, etüt ve projeler; idare ve ilgili kanunlarında açıkça belirtilen yetkili kuruluşlar dışında meslek odaları dahil başka bir kurum veya kuruluşun vize veya onayına tabi tutulamaz, tutulması istenemez.” hükmü ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı tüm odaların denetleme ve yaptırım yetkileri elinden alınmıştır.
Yapılan bu düzenlemelerin yanında belediye ve yapı denetim firmalarında yeterli yer bilimci (jeofizik ve jeoloji) istihdamı yapılmadığından bu kurumlarda yapılması düşünülen denetimleri yapılamaz veya altından kalkılamaz hale getirmiştir. Hâlihazırda birçok belediyede ve yapı denetim firmasında jeofizik mühendisi yer almamaktadır. Hazırlanan raporların denetlenmemesi veya denetlenememesi sonucu zemin etüt raporlarına gerekli özen gösterilmemeye başlanmış ve birçok zemin etüt raporu usulen ve hatta yerine gitmeden hazırlanmaya başlanmıştır.
Ülkemizde 30 büyükşehir belediyesinin 10’unda, 50 il belediyesinin 21’inde, ilçe belediyelerinin %80’inde Jeofizik Mühendisi bulunmamaktadır. Yapı Ruhsatı almak için hazırlanan Zemin Etüt Raporu kapsamında yapılan çalışmalar denetimsiz ve birçoğu da eksik olarak onaylanmaktadır. Bu durumun önüne geçilmesi için her belediyede ve yapı denetim firmasında zemin etüt raporlarını denetlemesi gereken jeofizik mühendisi istihdamına öncelik verilmesi hayatidir.
Çıkarılan İmar Barışı yasaları ile mülkiyet ve imar sorunu olan, ruhsatsız binaların yanı sıra ruhsatlı fakat imar mevzuatına aykırı olarak eklentiler yapılmış yapıların affedilmesi ve sisteme dahil edilmesine imkan sağlanmıştır. Maalesef İmar Barışı ile zaman kazanan bu yapılar deprem sırasında can kaybımızın artmasına neden olmuştur.
Yerin en sığ derinliklerinden dünyanın çekirdeğine kadar inceleme alanına sahip olan Jeofizik Mühendisleri çalışma amacına göre yerin fiziksel davranışlarını (dinamik elastik parametreler, Vs30, zemin büyütmesi, hâkim titreşim frekansı, vd.) hesaplar. Bu fiziki parametrelere bağlı olarak zemine gelecek yüklerin hangi sınırlarda olabileceği ve üzerinde bulunan yapıların bundan nasıl etkileneceğini belirler. Bunların yanında Jeofizik Mühendisliği; sismolojik verilere dayanarak depremlerin hareketlerini, oluş periyotlarını, büyüklük-şiddet hesaplarını ve tehlike-risk haritalarını hesaplayabilen çok önemli bir mühendislik dalıdır. Ayrıca zemin emniyet gerilmesini hesaplamak için kayma dalgası hızını her türlü ortamda (kaya, zemin) elde edebilecek tek meslek Jeofizik Mühendisliğidir. Tüm bunları yapan bir meslek ve bilim disiplini maalesef etkisiz ve önemsiz hale getirilmiştir.
Meslek Odalarının denetim yetkilerinin ve mali imkânlarının elinden alınması sonucu Meslek Odaları bu şekilde hazırlanan raporlara müdahil olamamakta, kısıtlı imkânları ile yeterli etkinlik, eğitim faaliyetleri, bilimsel kongreler ve çalıştaylar yapamamaktadır. Bu durum özellikle kamu kurum ve kuruluşlarda denetleme yetkisi olan Jeofizik Mühendislerinin gelişen cihaz ve bu cihazlar ile alınan verilerin yorumu konusunda bilgi eksikliğine yol açmaktadır.
TMMOB’nin etkisizleştirilmesi adına alınan tüm bu kararların yanlış olduğu ve getireceği sonuçlar hakkında çok sayıda görüş bildirilmiş olmasına rağmen bu itirazlar siyasi otorite tarafından dikkate alınmamıştır. Sonuçta gelinen nokta, yanlış yerlere yanlış parametrelerle inşa edilen yapılar ve bunun getirdiği can kayıpları olmuştur.
Unutulmamalıdır ki depremin kendisi bir afet değildir. Alınmayan veya geciktirilen önlemlerin sonucu AFET’tir ve hemen hemen tüm afetler insan kaynaklıdır. Dolayısı ile suçu depremde değil insanda aramak gerekir. Japonya gibi tümüyle deprem bölgesi olan bir ülkenin yaşadıkları ve tecrübe silsilesini önümüze koyup yeni ve katı bir yapılanmaya gidilmesi gereklidir.
Bu kapsamda, Ülkemizde başta deprem kaynaklı olmak üzere tüm doğal ve doğal olmayan olaylardan kaynaklı afet risklerinin azaltılmasına yönelik olarak 2019 yılında başlatılmış ve günümüzde hemen hemen her ilimizde tamamlanmış olan İl Risk Azaltma Planlarını (İRAP) içeren raporları çok önemli buluyoruz. Bu raporlarda belirtilen tüm eylemlerin sorumlu kurum ve kuruluşlarca ivedilikle yerine getirilmesi, geliştirilmesi, zamanla güncellenmesi gerektiğini belirtmek isteriz.
Aklın ve bilimin gösterdiği istikamette riskleri azaltırsak, afetlere karşı dirençli bir toplum ve ülke haline geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi
10. Dönem Yönetim Kurulu Adına
Başkan: Kürşad BEKÂR