“Şahsımı 2022 Bilim Hizmet ödülüne layık gören TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası yönetim kurulu ve değerlendirme komitesine, ödül için sahsımı aday gösteren Ziraat Mühendisleri Trabzon Şube yönetimine teşekkür ediyorum. Bizi besleyen ve gelecek nesillerin emaneti olan toprak ve su kaynaklarımızın korunması ve sürdürülebilir kullanımı için gönülden mücadele vermek ve odamızla birlikte çalışmak bizim için onursal bir görevdir.”
Karadeniz de tarım, su ve balıkçılık alanında, kaynaklarının korunması, sürdürülebilir kullanımı, deniz ve su kirliliğinin tespiti, azaltılması konuların da yapmış olduğu araştırma çalışmaları, toplumsal ve kurumsal farkındalık çalışmalarının değerlendirilmesi sureti ile, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi, Balıkçılık Teknolojisi Mühendisi Doç. Dr. Coşkun ERÜZ’ layık görülmüştür. Ödül, sempozyum açılış töreninde kendisine takdim edildi.
“Doç. Dr. Coşkun ERÜZ Ödül töreninde yapmış olduğu konuşmada; Karadeniz ve iç sular Türkiye’nin hayvansal protein ihtiyacının ekonomik ve sürekli sağlanabileceği kaynaklardır. Ancak özellikle balık avcılığının %50-70 ini teşkil eden hamside olduğu gibi, balık stok ve avlanabilecek stokun, tekne ya da işletme başına avlanabilecek balık kotasının belirlenmemesi, kontrolsüz avcılığın yürütülmesi nedeni ile balık stokları ve sürdürülebilirliği tehdit altındadır. Bir iç deniz olan, çevresinde ve nehir havzalarında yaşayan 170 milyona yakın insanın toprak, su kaynaklarına dönük kirleticilerinin toplandığı, her geçen gün biraz daha fala kirlenen bir denizdir. Kirlilik, aşırı avcılık gibi etkenler Karadeniz de balıkçılığın geleceğini tehdit etmektedir. Ortak denizin korunması için Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeler ortak koruma ve sürdürülebilir balıkçılık, kaynak planlaması yapması gereklidir. Karadeniz kıyıları avcılık yanında özellikle Alabalık ve Deniz Somonu yetiştiriciliği açısından dünyanın en avantajlı alanlarından birisidir. 100 bin tona yaklaşan yetiştiricilik tahsisleri ve alanları, ekolojik ve sosyal kültürel yapıya duyarlı bir, kontrol altında bir üretim gerçekleştirmeleri durumunda hem ülke ve hem de ihracat ile dünya hayvansal protein ihtiyacının sağlanmasında büyük bir potansiyele sahiptir. Tüm potansiyeller, kontrol altında, ekolojik ve bölgenin sosyo – kültürel değerlerine duyarlı, paydaşların yada yararlanıcıların alan kullanımında çatışma yaratmadan gerçekleştirilmesi gereklidir. Kafes işletmeleri için kıyı balıkçılarının av sahalarını ve liman-barınaklarını tahsis ederek toplumsal huzursuzluk ve ekonomik kayıplardan kaçınılmalıdır.”
Sempozyumda “tarım tarihi”, “Osmanlı toprak yapısı”, “tarımsal gelişmelerin dönemsel değerlendirilmesi”, ”Türkiye’nin toprak ve arazi politikası ” ve “tarımsal yükseköğretimin analizi” konuları konuşuldu.
Dünyada yaşanan açlığın ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adalet yetmezliği. Bu durumun sorumlusu ise tarım ve gıda üretiminde tekelleşmedir.
Tarımda üretim planlaması yapılarak israf önlenmeli. Su ve toprak gibi hayati öneme sahip doğal kaynaklarımızın korunması için gerekli önlemler zaman gerilmeden alınmalıdır. Üreticiler doğru yöntemlerle desteklenip, üretim süreçlerinde tutulmaya çalışılmalı, üretim ile mühendislik bilgisi buluşturulmalı, tarımsal AR-GE’ye daha fazla yatırım yapılmalı, tarımsal ürün planlanması yapılarak israf önlenmelidir. Üreticiden tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, gıda üretimi ve dağıtım zincirini kamusal denetime tabi tutan, kurumsal destekleri üretime ve istihdama yönlendiren, gıda güvenliği ve güvencesini ön planda tutan bir yaklaşım esas alınmalıdır.
Dünya üzerinde üretilen tarım ve gıda ürünleri dünya nüfusunu beslemeye yetecek miktarda olmasına rağmen, Dünyada 800 milyonun üzerinde insanın yatağa aç girmektedir. Ülkemizde ise insanlarımızın yüzde 22’si dengeli ve yeterli beslenememekte, yüzde sekiz buçukluk kesim ise açlık sınırında yaşamaktadır. Yaşanan bu açlık sorunu; adil olmayan gelir ve gıda dağılımından kaynaklanmaktadır.
Ekonomik bağımsızlığın tarımın modernleşmesi ve sanayileşme sayesinde kazanılabilir. Özel sermayenin yeterli birikimi olmaması nedeniyle 1930 ‘lara kadar uzanan liberal dönem bir yana bırakılarak 1929 Dünya Krizi’nin de etkisiyle bir devlet politikası olarak uygulanan devletçilik sayesinde, karma ekonomi modeliyle tarımda önemli adımlar atıldı. Sonrasında hızlı güçlü bir sanayi oluşturuldu. Diğer taraftan uluslaşma sürecinde önemli aşamalar gerçekleştirildi.
Geçmişten günümüze ülke genelinde yaşanan tarım sektörü problemleri Ülke düzeyinde mekânsal arazi kullanım planlaması olmaması nedeniyle tarım arazileri, meralar, zeytinlikler’ in özel Yasası olmasına rağmen sahipsiz olup, yeterince korunamamaktadır. Tarım arazilerinde, büyük ovalar dahil, tarımsal üretim planlaması yokluğu üretim miktarı ve verimlilikte dalgalanmalara yol açmaktadır. Verimlilik ve ürün kaybı sorunları ciddi boyutlardadır. Tarımsal üretici örgütlenmesi dağınık ve etkisiz olup farklı yasalarla bir birine rakip çok sayıda ve farklı statüde işlevsiz örgüt yaratılmakta, devlet güdümlü kooperatifçiliğe halen ideolojik yaklaşılmaktadır. İthalat üreticiyi terbiye aracı olarak kullanılmakta, üretemez duruma düşen çiftçi arazilerini ekmemekte ve üretimden uzaklaşmaktadır.