Deforme Olmak…
Zamanın akışı ömür sermayesini alıp götürüyor. Hayat eğrisi doğrusuyla sürüp gidiyor. Dakikaların saatleri, günlerin aylar ve yılları kovalamasıyla sona doğru ilerliyoruz. Hayatın yorgunluğunu gösteren bir kesit geçiyor gözümün önünden.
Çocukluk, gençlik ve orta yaş derken bu zamana kadar çeşitli badireler geçirdik. En kötüsü de güvendiğimiz dağların buzullaşması oldu. Ancak eskiden dost kazıkları beni bu kadar üzmüyordu. Kendi kendime yaşlanıyor muyum yoksa hayata dair ümitlerim, beklentilerim ve hayallerim deforme mi oluyor diye düşünmeden edemiyorum. Bir yanım hesaplaşmak istiyor öbür yanım, iyi ki ahiret var ve iyi ki öteki tarafta şaşmaz adalet var diye düşünüyor. Bazen de diyorum ki gençliğimin fırtınalı günlerinde olsa bu badireleri zor atlatırdım.
Birde yaşlandıkça o çocuksu mutluluğumuzu kaybediyoruz dostlarım. Çocukken hayata daha ışıltılı ve daha umutla bakıyorduk. Ancak büyüdükçe o umutlar bir bir solup yerini hayal kırıklığına bırakıyor. Hatta yaş 70 – 80’ne varınca geleceğe umutla bakacak zamanınız kalmıyor.
Yaş ilerledikçe dostlarımız azalıyor. İnsanlara güvenimiz de..
Ve tabii ki arkadaş ve dost kazıkları yavaş yavaş bizi yozlaştırıyor. Kısacası zaman bizi yıpratıyor ve deforme oluyoruz. Adeta çocukken yemyeşil bir ağacız ama zamanla rüzgâra karşı yaprak döküyoruz.
Evet, dostlarım bu bir farkındalık yazısı. Ah gayretlerim, yırtınmam, koşturmacalarım ve çevreme, arkadaşlarıma faydalı olma isteğim
“Ah!…”
Ne yaşın ilerlemesi ne de işlerin zorluğu yormadı ve yıpratmadı beni. Beni deformeden, zora sokan yoluna imkânlar sunduğumuz, yolunu açtığımız ve zor günlerde omuz verdiğimiz kişilerin kalleşlikleri oldu.
İçimden bir ses diyor ki dik dur, ihanete, yanlışa ve kalleşliğe cinsinden cevap verme. Umudunu yitirme. Dünyalık hesaplarını büyük güne bırak. İntikam hırsıyla kirlenme.
Sevgi ve muhabbetle.
Kemal Özdemir