Reklam

Reklam
Reklam
Haberim Hamsi | Trabzon Haber

BAŞKAN İMAMOĞLU’NDAN “ELLERİ ARKASINDA…” YANITI: “DEVLETİMİZİN İTİBARINI BU ŞEKİLDE AŞAĞI ÇEKMESİNLER”

​​​​​​​İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kurum tarafından geçtiğimiz günlerde satın alınan Fatih’teki Bulgur Palas da incelemelerde bulundu. İ

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kurum tarafından geçtiğimiz günlerde satın alınan Fatih’teki Bulgur Palas da incelemelerde bulundu. İnceleme gezisinin ardından gazetecilerle bir araya gelen İmamoğlu, medya mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. İmamoğlu, hakkında, Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesine yaptığı ziyarette elleri arkasında yürümesiyle ilgili başlatılan ön incelemeyle ilgili soruya, “Bu tarz gülünç işlerle karşılaşıyoruz. Alıştık artık; ama yapmasınlar bunu. Devletimizin, milletimizin itibarını bu şekilde aşağıya çekmesinler. Bir şekilde devletin yetkili birimleri onlar, imza atıyorlar. Attıkları her imzada, binlerce yıllık devlet geleneğinin temsilcileri olduklarını unutmasınlar. Öyle hareket etsinler” yanıtını verdi. 

FATİH / İSTANBUL 

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, kurum tarafından geçtiğimiz günlerde satın alınan Fatih’teki Bulgur Palas da incelemelerde bulundu. Kurmaylarıyla birlikte tarihi yapıyı gezen İmamoğlu, konuyla ilgili değerlendirmesini de İstanbullulara kazandırılacak bina önünde yaptı. “Gerçekten çok heyecanlıyım” diyen İmamoğlu, duygularını, “Çünkü İstanbul’un hiç farkına varmadığımız o kadar özel noktaları var ki; burası da onlardan birisi. Fatih’in göbeğinde, Cerrahpaşa’da, neredeyse 10 metrekare bir alana bank koyamayacağınızı düşündüğünüz bir ortamda, böylesi bir yapı ve böylesi bir alan. Yani 6 bin 500 metrekareye yakın bir arsası olan müthiş bir mekan. Zamanında farklı rivayetler var. Bir iş insanı, aynı zamanda milletvekilliği yapmış, o dönemin bir gıda toptancısı diyelim ve biraz da tartışmalar yaşayan bir iş insanın, yine o dönemin ünlü bir İtalyan mimarına yaptırdığı bir konak. Aslında Konak’ta da çok da oturmak nasip olmamış.  Bulgurlu diye bilinen bu köşkün, bu yapının İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, 16 milyon   İstanbulluya, kültür, sanat, müze ve birtakım hizmet sektörüne dönük de turistlere ve İstanbul’u ziyaret edenleri açılacak olması, bizim için gerçekten çok gurur verici bir an oldu” sözleriyle dile getirdi. 

BULGUR PALAS’IN SATIN ALINMA SÜRECİNİ ANLATTI

İmamoğlu, Bulgur Palas’ın İstanbul halkına kazandırma sürecini de şu sözlerle aktardı: 

“Bir ticari yatırımcı, bana buradan bahsederken, ‘Bir bankanın icradan dolayı aldığı ve satışa çıkartmayı düşündüğü böyle bir yapı var. Burayı alacağım’ diye bana anlattığında, yanlış birine anlattı. Ben de ‘Burası sana yar olmaz’ dedim, ‘Burası İstanbullunun olmalı.’ Ondan sonra bu işin önünü kestik. Güzel olan tarafı şu: İhale açık bir şekilde yapılmıştı bir banka tarafından ve o bankanın çıkarttığı ihaleden verdiğimiz teklifle Buranın sahibi olduk. Ama nasıl sahip olduk? Bence burası da çok güçlü. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iştirakleri; İGDAŞ, KİPTAŞ, İmar AŞ, İSTON, İSTAÇ… Şu an genel müdürlerimiz de burada, heyecanla bakıyorlar. Daha önce farklı konulara, bazı kişilere ya da bazı özerklik tanınmış derneklere, vakıflara ya da bazı belki çok sevdikleri dizilere para ayırırken, biz, İstanbul’a kültürel değer katıyoruz. Ben, iştiraklerimizin bu hassasiyetine ve bu katkı sunma kabiliyetine, becerisine teşekkür ediyorum hem genel müdürlerine hem bütün çalışanlarla. Çünkü onlar da şunun farkında: Şu an temsil ettikleri, o genel müdürlü oldukları iştiraklerimiz, tümden İstanbul halkının.”

“YEDİ TEPEDEN BİRİNİ İSTANBUL HALKINA HEDİYE ETTİK”

“Tarihi Yarımada içinde tanımlanan o ‘Yedi Tepeli İstanbul’un bir tepesini İstanbul halkına mal etmiş olduk, 2021 yılında” diyen İmamoğlu, “Bu çok keyifli. Buranın hızlıca tasarımını yapacak arkadaşlarımız. İçinde çok farklı birimler var; yapılmış zamanında. Onlara bakacağız, inceleyeceğiz. Burası sosyokültürel alan olarak tanımlı zaten imar planlarında. Burada umuyoruz ki hem İstanbul’un bir gezi durağı hem İstanbul’un iyi izlendiği bir alan olacak. Terasından 360 derece İstanbul’un tarihi yarımadasını görebiliyorsunuz ve bu tarihi yarımada da Adalar’dan tutun da her eksende bu şehri izleyebiliyorsunuz. İstanbul’umuza hayırlı uğurlu olsun. Hızlıca çok hararetli bir şekilde tam bittiği bir gün de sizi burada ağırlamak, sizlerle bir kahve içmeyi çok arzu ediyorum. Şimdiden o heyecanı duyuyorum” ifadelerini kullandı. 

“32 MİLYONA DİZİ YAPIYOLARDI, BİZ BURAYI ALDIK”

Bu noktadan sonra gazetecilerin soruları başladı. İmamoğlu’na sorulan sorular ve İBB Başkanı’nın sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu: 

“Yaklaşık bir bitim tarihi var mı?”

–           Benim de en kötü huyum bu. Bir şey alındı mı bir an önce bitsin isterim açıkçası. Ama burada bir analiz gerekiyor. Gördüğümüz kadarıyla, özellikle büyük yapının statik olarak bir sıkıntısı yok. Daha önceleri Osmanlı Bankası arşivi olarak kullanılmış ve o dönemde bir takım güçlendirme işlemleri de yapılmış. Şu anda burada, 3600 metrekare kapalı alan kullanımınız var. Hem burada hem çevredeki binalardan kaynaklı statik açıdan inceleyeceğiz. Mekansal kullanımı konusundaki optimum verimliliği kültür, sanat, turizm adına yorumlayacağız ve ondan sonra da bu planlamalar biter bitmez, inşaatına başlayacağız. Ben, açıkçası yaz sonu buraya gideriz diye düşünüyorum. Gönlüm arzu ediyor ki, önümüzdeki yılın yaz aylarında yine burayı siz değerli buluşturalım. 

“Ne kadar teklif verdiniz?”

–           32 milyon lira teklif verdik buraya. Sudan ucuz. Biliyorsunuz; 32 milyona daha önce dizi yapıyorlardı. Biz, 32 milyona Fatih’ten, 6 bin 500 metrekare arsası olan, 3 bin 600 metre kapalı alanı olan bir yer aldık. Bundan sonra bütün ilanlara bakıyoruz; haberi olsun İstanbul’daki herkesin. İstanbullular adına, bu tür yerleri yine İstanbul’a kazandırma konusunda hararetimiz çok yüksek. 

“İş adamı kızdı mı size elinden aldınız diye?”

–           Yok, mutlu oldu. Uyarmıştım zaten, ‘Yanlış birini anlattın’ diye. Ama mutlu oldu. Hem avukat kimliği de var.

“Kim?”

–           Yok o artık bizde kalsın. O mutlu oldu ve böyle bir şeye katkı sunmaktan dolayı da keyif duydu. Ben de ona söz verdim; ilk kahveyi onunla içeceğim inşallah bittiğinde. 

“SAVUNMAYA İHTİYAÇ DUYMADIM”

“Fatih Sultan Mehmet Han’ın türbesinde ellerinizi arkadan bağladığınız bir görüntü üzerine, bir ön soruşturma açıldı ve sizden de ifade istendi. Konuya ilişkin yorumlarınızı merak ediyoruz. Nasıl savundunuz kendinizi?”

–           Savunmaya ihtiyaç duymadım açıkçası. Tabii ki yazılı bir savunma verdik. Arkadaşlarım detaylarını size paylaşırlar. Ama orada da duygularımı belli etmek zorunda da kaldım. Elbet hukuki birkaç cümle de vardır arkadaşlarımın eklediği; ama bu kadar absürt bir kavram, bu kadar kötü bir -soruşturma başlangıcı diyelim- sürecin ortaya konması, çok kötü bir ortam. Yani o kadar absürt ki, benim izlediğim ve incelediğim kadarıyla bu sabah, bu süreci başlatanın sahibi tam olarak. İş, bakanlıktan başsavcılığa, başsavcılıktan CİMER’e kadar gitti?

“ATA SPORLARI; EKREM İMAMOĞLU’YLA MÜCADELE”

“Siz mi şikayet ettiniz kendinizi? Böyle iddialar var…”

–           Absürtlük devam ediyor; yaratıcı, yaratıcı. Zaten gazetecilerin de tartışma biçimi çok acı. Ne yapalım şimdi? Bu soruşturma sürecini başlatan akla, buraya imza atan, onay veren, imza atan akla şunu soruyorum: O zaman şöyle bir durum doğdu artık. Birini elleri arkasında gezerken gördüğünüzde, hakaret etti diye başvurabilirsiniz ve bu karşılık bulur. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yım. Bir mezarlıkta, bir anıtın önünde eli arkada, rahmetli dedem eli arkada yürümeyi severdi. Bu bir alışkanlıktır yokuş yerlerde. Anlatayım işin ergonomisi açısından. Karadeniz’de rampa bir yerde yürürken, insanlar 90 derece duramaz. Bir eğimle yürürsünüz. Eğimle yürüdüğünüz zaman; -Karadeniz doğa bilgisi vereyim size- elinizi arkaya attığınızda bu size hem bir güç hem de merkezi bir denge yaratır. Karadenizliler bilir. Bu şekilde siz, o rampayı, güç yokuşları daha kolaylıkla çıkarsınız. Bu aslında bir güvencedir. Orada sizi güvenceye alır. Benim de o günkü geleneksel tavrımdan dolayı yaptığım yürüyüş biçimi üzerinden, böyle bir anlam çıkarabilmek ve bu anlamın oraya taşınması, bu anlam üzerinden soruşturma başlatma becerisinin ortaya konması müthiş yaratıcı. Benim dualarım yetmedi bu insanlara. ‘Allah akıl versin’ duasını yaklaşık iki buçuk senedir yapıyorum. Hala da devam ediyorum; ama yetmedi. İstanbul’da herkes çıksa, inadına böyle yürümeye başlasa ne olacak? Herkes hakkında suç duyurusunda mı bulanacağız? Ne kadar saçma? Kamu yöneticilerinin akıl tutulması, geçen söyledim bu tarz insanlar milli bir spor, ata sporu geliştirdiler. Onların tek derdi Ekrem İmamoğlu’yla mücadele… Onların ata sporu bu.

“İfadeyi kime yolladınız?”

–           Cevabımızı, bize tayin olunan müfettişe sunduk. 

“HDP’Lİ BAŞKANA ATATÜRK PORTRESİ HEDİYE ETTİM” 

“Aynı inceleme kapsamında, HDP’li belediye başkanlarını ziyaret ederek suçluyu övdüğünüz iddiası da vardı…”

–           Ben, planlanmış bir Güneydoğu gezisinde, nikahını kıyma sözünü verdiğim bir genç delikanlının Batman’daki düğününe gittiğim bir gezide, o dönem Türkiye Cumhuriyeti kanunları ve yasalarına göre seçilmiş bir belediye başkanını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait bir belediye başkanını, seçilmiş bir belediye başkanını ziyaret ettim. Ayrıntıya baktığınız zaman görmeniz gereken değerli bir detay var orada. Ziyaret ettiğimde, kayyumla ilgili fikrimi beyan ettim. Sadece orada değil, her yerde ettim. Hala da söylerim. Milletin iradesine karşı durulan her hususla ilgili açıklamamı yaptım, yapmaya da devam ederim. Ben, demokrasiye inanan bir insanım. Toplumun özgürlük duygularına inanan biriyim. Ayrıca bir detay daha var. Bunu ıskalamayın. Ben, oraya gittiğimde belediye başkanına, eşimle beraber bir Mustafa Kemal Atatürk portresi hediye ediyorum. Portreyi hediye ederken de bu portreyi belediye başkanlık makamının en güzel duvarına asmanızı arzu ediyorum diyorum. O da “Siz seçin, en güzel duvarı gösterin” oraya asacağım diye cevap veriyor. Bu kadar. Diyarbakır ilçe binasında bu kadar güzel, bu kadar milli, bu kadar değerli bir sohbeti yapıyoruz, çıkıyoruz. Buradan da bir arayış izinde olmak bir acizlik aslında; ama bunları yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. 

“MİLLETİMİZ DİYAFRAMDAN GÜLDÜ”

“Çok sık ifadeniz isteniyor. Bu tarz içerik açısından sizleri şaşırtan ifade talepleri var mı?”

–           İnsan hatırlamak bile istemiyor. Az önce örnek verdiniz ya, “Cimer’e sizin tarafınızdan şikayet edildi anlayışı”, bu aynı anlayış işte. Bin yıl düşünsek böyle bir şey aklımıza gelmez. Ya da milyon kere evrak imzalasam, orada bulunan yetki insanların yerinde olsam, böyle bir süreci başlatmam. Derim, “Hadi canım.” Böyle bir süreci başlatmam. Dolayısıyla, o kadar komik şeylerle karşılaşıyoruz ki. Karşılaşmaya devam edeceğiz. Bu aşamadan sonra görünüyor ki öyle. Ben şunu fark ettim: Milletimiz ilk diyaframdan güldü. Kahkahalarla güldü, espriler müthişti. Bu kararı verenlerle dalga geçtiler. İnanılmazdı; her yaştan insan, sanatçısından öğrencisine, ilkokul öğrencisine kadar insanlar güldüler buna. Bu tarz gülünç işlerle karşılaşıyoruz. Alıştık artık; ama yapmasınlar bunu. Devletimizin, milletimizin itibarını bu şekilde aşağıya çekmesinler. Bir şekilde devletin yetkili birimleri onlar, imza atıyorlar. Attıkları her imzada, binlerce yıllık devlet geleneğinin temsilcileri olduklarını unutmasınlar. Öyle hareket etsinler. “Bugün neyi kurtarıyoruz değil, biz, hangi devletin, hangi milletin birere yöneticisiyiz” diyerek imza atsınlar. Binlerce yıllık devlet geleneği. Öyle ya da böyle. Öyle bir devlet geleneği olmasaydı, 110 sene önce böyle bir binayı, böyle bir iş insanı yapamazdı. Onlar hep böyle bir yapının, geleneğin, büyüklüğün bir izi aslında. Bunu hissederek görevlerini yapsınlar. Israrım ve duam bu.

CUMHURBAŞKANI VE KANUNİ PORTRESİ SORULARINI YANITLADI

“Kanuni Sultan Süleyman’ın portresinin İBB’ye bağışlanması söz konusu. Bir de Ümraniye Belediye Başkanı’nın cenazesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ne konuştunuz?”

–           Ben, her yerde, milletimizin binlerce yıllık geleneğine yakışır bir devlet insanı tavrıyla, her ortamda bulunmayı özellikle yaşıyor ve yaşatıyorum. Orada da Sayın Cumhurbaşkanımız ile yan yana geldiğimizde, “Sağlığınız nasıl, iyi misiniz, Allah sizi korusun” dedim. O da bana dönüp, “Senin sağlığın nasıl” dedi. Ben de “İyiyim” dedim. Onun ötesinde bir şeyimiz olmadı. 

–           O tablonun bende özel bir yeri var. Ben, kendime “Fetih çocuğuyum” diyorum bazen. İnsanlar bunu farklı yorumlayabilir. Onun açıklamasını yapayım. Trabzon’u da fetheden Fatih Sultan Mehmet, 1461’de. Ben, Trabzon’un çok merkez bir mahallesinde büyüdüm, Ortahisar’da. O mahallede fethin bütün izlerini hissedersiniz. Burçlarımız vardır, surlarımız vardır. Suriçi vardır. Orada büyüdüm. Tabii, Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği bu kentin başka bir özelliği de var. Kanuni Sultan Süleyman’ın da tam orada doğmuş olması. Hatta bazen espri yaparım, “Ben, Kanuni Sultan Süleyman’dan üç yıl daha fazla kıdemli Trabzonluyum” derim; çünkü o 14 yaşına kadar, ben 17 yaşıma kadar Trabzon’da büyüdüm. Velhasıl, hepimiz için özel iki padişah olarak andığımız Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman. 

–           Fatih Sultan Mehmet’in çok önemli bir tablosunu Büyükşehrimize kazandırdık. Kanuni tablosunu duyduğumuzda, girişimlerimiz de oldu ama kısmet olmadı. Açıkçası sonrasında yaşanan bu olayı ben şöyle yorumluyorum. Biz, itibarlı bir yönetimiz. İtibarlı bir süreç başlattık. Artık, İstanbul kenti yönetimine, herkes güveniyor. Herkes, “Evet, bu kentin bir değerini, bu şehrin belediyesine emin bir şekilde emanet edebiliriz” diyor. Bu benim için çok kıymetli bir duygu. Yani bir iş insanı bu tabloyu almış ve Kanuni tablosunu, Fatih Sultan Mehmet tablosunun yanına koyma duygumuzu hissetmiş. Ve bunu bize, daha doğrusu İstanbul şehrine emanet etmiş. Çok teşekkür ediyoruz kendisine. Tabi şu anda pandemiden dolayı İngiltere, Türkiye’den misafir kabul etmiyor. Dolayısıyla biraz zaman aldı. Ama sanıyorum bir 10 – 15 gün içerisinde tablo buraya gelecek.

“GÜVENİLİR KURUM; İBB”

“Bu bağışı yapan kişi kimdir?”

–           Şu anda benim açıklamamın doğru olmadığı bir detay. “İstanbul’a geleceğim, sizi ziyaret edeceğim, gerekirse bunu paylaşırım” dedi. Ben de mutlu oldum. Ben de çok teşekkür ediyorum 16 milyon İstanbullunun adına. Bu veya bunun gibi girişimlerde her konuda İBB’nin güvenilir bir kurum olduğunu, bizim bu anlamda kapımızı çalabileceklerini de duyurmak istiyorum. Bakın yardımlaşma için de aynı şey geçerli. Biz, şu anda Ramazan ayındayız. Ramazan ayında da yardımlaşmada İBB’yi tercih ediyor, İstanbullunun yoksulluğuna katkı sunmak adına, aradaki en doğru elin İBB olduğunu düşünüyor ve bizim kapımızı çalıyorlar. Bakın bugün Askıda Fatura’nın birinci yıl dönümü. 45 milyon TL’ye yakın, yani bir yılda kesintisiz yardım sürecinin, yardımlaşma duygusunun üst seviyede yürüdüğü platform. Böylesi bir güvenin oluşması gerçekten İBB’nin şeffaf, güvenilir ve emin olacağı şekilde yönetilmesiyle bu iş olmuştur. Tekrar tabloyu hediye eden iş insanımıza teşekkür ediyorum.

“TAM KAPANMA KARARI DOĞRU AMA EKSİKLER VAR”

“Tam kapanma süreciyle ilgili görüşleriniz nelerdir?”

–           Tam kapanma kararı değerliydi. Ben bunu defalarca talep etmiştim. Hatta ilk karar alındığında bile, bu son yarı kapanma, tam kapanma sürecinin dengeli bir biçimde olmasını beyan etmiştim. Beni bu açıklamalarda konuşturan şey, İBB bünyesindeki bilimsel danışma kurulumuz, onların önerileri. Dolayısıyla şu an alınan tam kapanma kararı doğru, ama içerik olarak tabii çok eksiği var. Yani tam kapanma İstanbul’u değil, tüm Türkiye’yi kapsadığı için bütün Türkiye’deki çalışan kitle, esnaf, günübirlik işlerle hayatını kazanan insanlara nasıl katkı sunacağı da mutlaka düşünülmeliydi. Bir başka unsur ve çok önemli bir unsur. Tam kapanma elbette yetmiyor. Tam kapanmanın yanında sıkı bir aşılanmanın da yapılması gerekiyor ki süreç başarıya ulaşsın. Şu an aşılanma ile ilgili tereddüdü ben de yaşıyorum açıkçası. Ortamda da bunu görüyorum, ne olacak diye. Biz, daha önce İBB’nin de halka temas noktasında öncelikli grupları olduğunu, örneğin; İETT şoförleri, asla hizmetinin aksamaması gereken İtfaiye ve Zabıta gibi, mezarlık çalışanları gibi insanlarımızın öncelikli aşılanması gerektiğini iki – üç kez valiliğimize bildirmiştik. Hatta bu kapanma kararı sonrasında Sağlık Bakanı’mızı aradım. Kendisinden de bu konuda ısrarcı oldum. Sürecin devam ettiğini, yine de ilgileneceğini söyledi. Biz de bugün, TC kimliklerine varıncaya kadar, öncelikli çalışan listemizi bakanlığa göndereceğiz. Bunu talep ediyoruz. İBB’nin 83 bin çalışanı halka temas eden çalışanlar. Ama çok öncelikli alanı bir an önce bildirelim istedik.

–           Aşı sorununu da bir şekilde hep birlikte aşmak zorundayız. Biz, mesela turizm sezonunu kaçırmamalıyız. Onun için bu tam kapanmayı çok arzu etmiştim oldu. Oldu; ama bir yanda da aynı hızla aşılama devam etmeliydi. Burada eksiklikler görüyorum. Umarım giderilir. Hem İstanbul hem bütün Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Çok ülkeler bu konuda başarı elde etti. Ne yazık ki Türkiye’mizin bu konuda şu an sınavı iyi gitmiyor. Umarım çözülür. Çözüm noktasında da her kurumun sorumluluk alabileceği gibi İBB olarak biz de sorumluluk alabiliriz. Nasıl alabiliriz onu bilmiyorum ama otururuz bunu konuşuruz. Yani bakanımıza bakanlığa bunu duyuruyoruz. Biz belediyeler, hep beraber bu aşılama ve aşı sorununu nasıl aşabiliriz kısmında biz ne yapabiliriz dediğim gibi detayını bilmiyorum çalıştığımız bir alan değil çünkü sorumluluk bizde değil ama bu konuya bile el birliği ile çalışabiliriz. Çünkü ben hep söyledim pandemi süreci seferberlik sürecidir. Hep beraber düşünmeye açık olmalıyız hep beraber çözüm bulmaya açık olmalıyız. Herkesin kabiliyetinden faydalanmaya özen göstermeliyiz. Çünkü hepimizin insanı ölüyor. Hepimizin canı yanıyor. Her gün bir gün geçmiyor ki işte yüzlerce insanımızın can kaybından haberdar oluyoruz. Allah rahmet eylesin. Umarım bu aşı sorunu da bir an önce çözülür. 

“İkinci doz aşınızı oldunuz mu?”

–           10 Mayıs’a randevu verildi bana. 

“ATLAR KONUSUNU 25 YIL BU ZULMÜ İZLEYENLERE SORUN”

“Kaybolan atlar konusu var…”

–           Biz at meselesiyle ilgili, fayton meselesi ile ilgili göreve geldiğimizden günden beri her anı inceliyoruz. Esas kime sorun bu soruyu biliyor musunuz? 25 sene bu zulmü izleyen yöneticilere sorun. Biz, izlemedik. Göreve gelir gelmez sürece temas ettik başladık. Bu süreçte, yani 25 yıllık yönetim döneminde köşesine bile bakmayan, uzaktan bile izlemeyen aklın yerine, biz, orada birebir temas ettik ve şu anda Adalar, fayton zulmünden atların kurtuluşunu alkışlıyor. Şimdi buradan siyaset üretmeye çalışanlar, aynı az önce söylediğim absürt soruşturma sürecini başlatan akılla aynı akıl. “Efendim 900 tane at nerede? 800 küsur at nerede?” başlıkları atıyorlar. İnsan utanır. Bu manşeti atanların belki bir kısmı, şimdi siyasidir ama geçmişte İBB’de çalışmış olma ihtimali de vardır. İnsan utanır, “Ya biz ne yaptık da bu adama böyle laf atıyoruz” diye. Biz geldik, fayton meselesini tereyağından kıl çeker gibi hiçbir faytoncuyu mağdur etmeden bütün atları satın alarak faytonların yerine o elektrikli araçları o Adalar’a koyarak çözdük. Tertemiz bir Adalar var. 10 binlerce kiloluk, tonlarca çöp topladık bu faytondan kaynaklı. Ve şu anda fayton olan alanların, meydanların düzenlenmesini bitirmek üzeriyiz. Yani gerçekten Adalar’ın tarihi anlamda yeni bir başlangıcına imza attık. 

–           Gelelim at meselesine. At meselesini başından itibaren her adımını İstanbul Valiliği de biliyor, biz de biliyoruz. Çünkü süreçte sorumluluğun, yani özellikle sorumluluğun bir parçası Tarım İl Müdürlüğü. Süreci beraber yürüttük. Bu manşeti atanlar, bana sormuyorsanız, İstanbul’da valilik var, ona sorsun. Ne oldu? Raporlar orada da var, bizde de var; kimse gizlemiyor. Ama bir siyasi partinin il başkanlığından ya da bir siyasi partinin bir merkezinden ya da bir milletvekilliği makamından trollüğe kalkışmasınlar.  Hatırlayın; bu sürecin başında bir ruam süreci hastalığı ve Adalar’da ne yazık ki birçok at ruam hastalığından öldü. Bu bir hastalık. Bu bizim müdahale edebileceğimiz bir şey değil. Ruam süreci dikkatli bir şekilde yönetildi. 200’ün üzerinde at öldü orada. Bu atların ölümüyle beraber, kalan atlarla düzenimizi oluşturduk. 800’ün üzerinde atı, Türkiye’nin muhtelif kuruluşları ve kurumlarına dağıttık. Dağıtmayı yaparken, Tarım Bakanlığı’ndan destek alarak yaptık. Zaten tek başımıza yapamazdık. Bunların yüzde 90-95’ini, başta belediyelere olmak üzere, kurumlara verdik. Kurumlara verdiğimiz her atın bulunduğu ilde takip edilmesi için, çiplerini taktık. Çiplerini taktığımız atların takip süreci o il ya ilçenin tarım müdürlüklerinindir; biz değiliz. Yapmayın. 

–           Ben, siyaseten şunu görüyorum: Bu paylaşımı yapan koca koca adamların, vekiller var, kendini vekil zanneden var -bana göre vekil de olamazlar-  top oynamakla vekilliği birbirine karıştıranlar var.  Herkes var. Üzülüyorum. Yani söylüyorum, lütfen Tarım Bakanlığı’nı, valiliği arayın ya da bizi arayın, bizden bilgi alın. Çok üzücü bir olay oldu. Cumhur İttifakı’na bağlı Dörtyol Belediyesi’nde yaşananlar hepimizi üzmüştür. Atlarımızın kaybolma süreci. Ama sonuçta bu da devletimizin bir kurumudur, soruşturma başlatılmıştır diye biliyorum. Takip ediyoruz süreci, biz de yazılı detay istedik. Görevimiz olmamasına rağmen emanet ettiğimiz atların akıbetini takip ediyoruz. Umarım Dörtyol’da yaşanan bu acı olay bir daha yaşanmaz. Bizi bu tarz olaylarla, insan sevgisi, hayvan sevgisi, doğa sevgisi, tabiat sevgisi… Bizim bu duygularımızla övünebilirler. İstanbul’un her kavramını bun anlamda bu duygularla koruyan bir belediye başkanları var.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Günebakış Trabzon Haber