FRANSA’NIN SOYKIRIM KARARI
Onlara ne kadar anlatırsak anlatalım, ne kadar kafalarına vurursak vuralım onlar bunu anlamaz, anlamak istemez. Onlar başka dilden anlarlar; yani Osmanlı tokadından yada Hafız Ahmet tokadından. (Burada Hafız Ahmet tokadını anlatamam şimdi; belki başka bir zaman… Asıl mesele başka)
Fransa’da Emmanuel Macron denilen sefil, 24 Nisan gününü Sözde Ermeni Soykırımı olarak kabul eden kararnameyi onayladı.
Yani bundan sonra 24 Nisanı, “Ermeni Soykırımı Günü!” olarak kutlayacaklar.
Fransa’da bazı kaynaklara göre 700 bin dolayında Ermeni yaşıyor, ülkede 300 binin üzerinde de Türk’ün yaşadığı biliniyor. Ama Ermeniler tüm dünyada olduğu gibi Fransa’da da çok iyi organize oluyorlar. Buna karşılık Türkler ise ne yazık ki bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi burada da dağınık, bölük pörçük durumdadırlar. Bu nedenle de, Türklere karşı alınan bu tür kararlar, uygulanan yaptırımlar, hiçbir tepki görmüyor.
Bu Ermeni belasını yani 1915’teki sözde soykırım zırvasını, Amerika’da yaşayan ve fakat Erzurum’da doğmuş bir herif-i na-şerif başımıza sardı. Mıgırdıç Yanıkyan adlı bu sefil, 1973 yılının Ocak ayında, ABD California’daki Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir’i, çaldığı bir tabloyu vermek üzere çağırdığı otel odasında silahla vurup şehit etmişti. Sonra da pişkin bir şekilde polis çağırıp “iki şeytanın canını aldım” demişti. Yakalandı, yargılandı ve ömür boyu hapse mahkum oldu.
Mıgırdıç Yanıkyan, bu olaydan pişmanlık duymadığını, bu olayla Ermeni meselesini bütün dünyaya duyurduğunu söyledi. Mıgırdıç efendi şimdi geberip gitmiştir ama büyük bir hainlik bırakmıştır yeryüzüne…
François’nın kıçını Kanuni kurtarmıştı
Evet Macron sefili, senin büyük büyük dedenin kıçını, cihan padişahı Kanuni kurtarmıştı. Nasıl mı? Buyurun…
Aşağıya aldığım mektup, 24 Ocak 1526’da, yazılan mektubun bugünkü yazıya çevrilmiş halidir. Ben mektubu, geçen yıllarda gittiğim İstanbul’da Başbakanlık Arşivinden aldım. Zaten aslının tıpkıbasımını da görüyorsunuz.
İşte o belge:
Alman İmparatoru Şarlken’le, 24 Şubat 1525’de yaptığı Pavye Savaşı’nda yenilerek esir düşen Fransa Kralı Fransçois ve annesi Düşes Dangolen, büyükelçi Kont Jan de Franjipan ile Kanuni’ye birer mektup gönderirler.
Kraliçenin mektubu şöyledir :
“Şimdiye kadar oğlumun kurtuluşunu Şarlken’in insafına bırakmıştım. Fakat Şarlken oğluma hakaretler etmektedir. Dünyaya geçen hükmünüz, cihanın bildiği azamet ve şanınızla oğlumun kurtulmasını temin etmenizi zat-ı şahanenizden niyaz ediyorum.”
Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman Kraliçe ve esir François’ya birer mektup gönderir. Mektup şöyle:
“Hazret-i izzet-cellet kudretuhu ve allet kelimetuhû’nun inâyeti ve mühr-i sipihr-i nübüvvet ahter-i burc-ı fütüvvet-pîşvâ-yı zümre-i enbiyâ muktedâ-yı fırka-i asfiyâ Muhammed Mustafa’nın -sallâ Allahu aleyhi ve sellem- mu‘cizât-ı kesîretü’l-berekâtı ve dört yârinin ki Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’dir -rıdvâne Allahu aleyhim ecma‘în- onların ervâh-ı mukaddesesi mürâfakati ile…
(Okunuşu: Süleyman Şah bin Selim Şah Han el-muzaffer dâima)
Ben ki Sultan-i salâtin-i zaman burhân-i havakın-i avân tâc-bahs-i husrevân-i cihan zillullâhi’l-meliki’l-mennân. Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Şam ve Halep ve Karaman ve Rûm’un ve vilâyeti-i Dulkadriye’nin ve Diyârbekir’in ve Azerbaycan ve Van’ın ve Budun ve Tamisvar vilâyetlerinin ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve Halilü’r-Rahmânin külliyen diyâr-i Arab’ın ve Yemen’in ve Bağdad ve Basra ve Cezayir vilâyetlerinin ve dahi nice memleketlerin ki âbâ-i kiram ve ecdâd-i izamim -enârallâhü berâhinehüm- kuvvet-i kahire ile fetheyledikleri ve cenabı-i celalet-meâbim dahi tig-i âtes-bâr simsîr-i zafernigârim ile fetheyledigim nice diyarın sultani ve pâdişâhı hazret-i Sultan Bâyezıd oğlu Sultan Selim Hân oğlu Sultan Süleyman Şah Hân’ım. Sen ki Françe vilâyetinin kralı Françesko’sun, dergâh-ı selâtîn-penâhıma yarar adamın Frankiyan ile mektûb gönderüb ve ba‘zı ağız haberi dahi ısmarlayub memleketlere düşman müstevlî olub el-ân hapisde idüğünüz i‘lâm edüb halâsınız husûsunda bu cânibden inâyet ve medet istid‘â eylemişsiz, her ne ki demiş isenüz benim pâye-i serîr-i âlem-masîrime arz olunub alâ-sebîli’t-tafsîl ilm-i şerîfim muhît olub tamâm ma‘lûm oldu, imdi pâdişâhlara sınmak ve habs olunmak aceb değildir, gönlünüzü hoş tutub âzürde-hâtır olmayasız, eyle olsa bizim âbâ-i kirâm ve ecdâd-ı izâmımız –nevvere Allahu merkadehüm- dâ’imâ def‘-i düşman ve feth-i memâlik için seferden hâlî olmayub biz dahi onların tarîkine sâlik olub her zamânda memleketler ve sa‘b ü hasîn kal‘alar feth eyleyüb gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmış ve Hakk Subhânehu ve Te‘âlâ hayırlar müyesser eyleyüb meşiyyet ve irâdeti neye müte‘allik olmuş ise vücûda gele, bâkî ahvâl ve ahbâr ise mezkûr adamınızdan istintâk olunub ma‘lûmunuz ola, şöyle bilesiz, tahrîren fî evâ’il-i şehr-i Âhirü’r-Rebi‘ayn li-sene isneyn ve selâsîn ve tis‘a mi’e.
[1-10 Rebiülahir 932 / 15-24 Ocak 1526]
Bugünkü dille şunu demek istiyor:
“Ben ki, Sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Dulkadir Vilayeti’nin ve Diyarbakır’ın ve Kürdistan’ın ve Azerbaycan’ın ve Acem’in ve Şam’ın ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke’nin ve Medine’nin ve Kudüs’ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateş saçan zafer kılıcımla fetheylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezıd Hân’ın torunu, Sultan Selim Hân’ın oğlu, Sultan Süleyman Hân’ım. Sen ki, Françe vilayetinin kralı Françesko (François, Fransuva)’sun. Sultanların sığınma yeri olan kapıma, adamın Frankipan ile mektup gönderip, memleketinizin düşman istilâsına uğradığını, hâlen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım ve medet istida etmişsiniz (istemişsiniz). Her ne ki demiş iseniz benim yüksek katıma arz olunup, teferruatıyla öğrendim. Padişahların mağlup olması ve hapsolması tuhaf değildir. Gönlünüzü hoş tutup, hatırınızı incitmeyiniz. Bizim ulu ecdadımız, daima düşmanı kovmak ve memleketler fethetmek için seferden geri kalmamıştır. Biz dahi onların yolundan yürüyüp, her zaman memleketler ve kuvvetli kaleler fetheyleyip gece, gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Allah hayırlar müyesser eyleyip meşiyyet ve iradatı neye müteallik olmuş ise vücuda gele. (Allah hayırlar versin ve iradesi neyse o olsun.) Bunun dışındaki vaziyet ve haberleri adamınızdan sorup öğrenesiniz. Böyle bilesiniz.”
Kanuni, bu olaydan sonra Mohaç Seferine çıktı ve zaferle döndü.
Mohaç Savaşı sonucunda dersini alan ve Viyana kuşatması ile de iyice gözü korkutulan Alman İmparatoru Şarlken, François’yı serbest bırakmak zorunda kalmıştır.
Şimdi ne yapmalıyız? Bu Fransızların, daha doğrusu külliyen tek dişi kalmış Batı canavarının dini, imanı paradır. Onları böyle vurmalıyız. Bu dakikadan itibaren hiçbir Fransız malını satın almamalı. Buna Fransız marka arabalar dahil. Bırakın pis kokalım ama Fransız parfümü almayalım. Ne bileyim, uçağına binmeyelim, kahrolası memleketlerine gitmeyelim. Bir Fransız kızına aşık olmayalım, kızlarımız bir kirli Fransız erkeğine vurulmasın. Anlayın işte… Fakat bütün bunları yaparken beşeriyetten de çıkmayalım.
Muhabbetle efendim!