Bunlarla problemi olan, bunun değişmesini isteyen herhangi birisi, bunların yerine ne koyacağını da ortaya koyması lazım. Siz ne istiyorsunuz, cumhuriyet harici bir rejim mi istiyorsunuz, İstiklal Marşı harici bir marş mı istiyorsunuz, Türk bayrağı haricinde bir bayrak mı istiyorsunuz? Bunun açık açık söylemesi gerekiyor.’ dedi
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş KRT’de katıldığı programda gündeme ilişkin soruları cevaplandırdı.
Anayasanın 4. Maddesi üzerine yapılan tartışmalara değinen BTP lideri vatandaşın gündemi anayasa değil geçim sıkıntısıdır dedi.
Hüseyin Baş şunları söyledi;
“İktidar nedense sürekli bir anayasa gündemini ortaya getiriyor. Anayasa 2010 yılında bu iktidar döneminde değişti, 2017 yılında değişti. Şimdi yeniden anayasayı değişmek istiyorlar. Anayasada 177 maddemiz var. Bu 177 maddenin 134 tanesi değişmiş ve değişmeyen 43 tane madde kalmış. 43 maddenin 3 tanesini çıkar kalan 40 madde zaten… Ben hep söylerim, kırtasiyede anayasa taslak metin satılsa orada yazan maddeler, yani eğitimdir, ulaşımdır vs… Anayasada değişilmemiş 3 tane madde kalmış vaziyette. İşte az önce söylediğiniz siyasi oluşumun lideri ağzındaki baklayı çıkardı, ‘Biz 4. maddeyi değişmek istiyoruz’ dedi. Bu vatandaşla dalga geçer gibi bir söylem; 4. maddeyi değişelim ve ilk üç maddenin korumasını ortadan kaldıralım!
“İlk 3 madde ile problemi olan yerine ne getireceğini söylemeli”
İlk üç madde ülkenin bayrağını tarif ediyor, ülkenin sınırlarını tarif ediyor yani bizim biz oluşumuzu tarif ediyor. Bunlarla problemi olan, bunun değişmesini isteyen herhangi birisi, bunların yerine ne koyacağını da ortaya koyması lazım. Siz ne istiyorsunuz, cumhuriyet harici bir rejim mi istiyorsunuz, İstiklal Marşı harici bir marş mı istiyorsunuz, Türk bayrağı haricinde bir bayrak mı istiyorsunuz? Bunun açık açık söylemesi gerekiyor.
“Bu, hükümetin bilinçaltı kodlarında da olan bir şey”
Bunu söyleyeni sadece iktidarın bileşenlerinden bir partinin başkanı olarak düşünmeyin. Geçmişe sardığımız zaman AK Parti hükümetinin birçok önde gelen ismi bu ülkede 2010’lu yıllarda ilk 4 maddeyi tartışmaya açtı, hatta dün gibi hafızamda Bülent Arınç’ın bile bunu çok ciddi anlamda, ‘Dört maddeye ne gerek var, bunlar değişemez değildir, bunları da değiştirebiliriz’ şeklinde açıklamalar yaptığını hatırlıyorum. İktidar kanadından birçok isim bunları söyledi. Dolayısıyla bu sadece Zekeriya Yapıcıoğlu’nun söylediği bir şey değil. Bu hükümetin bilinçaltı kodlarında da olan bir şey. Buna ne kadar tepki gösterirse göstersinler geçmişlerine baktığımızda zaten bunun bir şekilde kendi iç dünyalarında olan şeyler olduğunu da biliyoruz. Burada üzüldüğümüz şu; bir yapı düşünün ülke yönetiyor ve seçim kazanmak için bir altılı masa kuruldu, karşılığında da işte 6-7 partiden oluşan bir birliktelik inşa edilmiş oldu. Cumhur İttifakı’nda AK Parti var, sözüm ona Türkiye’nin muhafazakâr yapısını temsil ediyor. Başka kim var, Milliyetçi Hareket Partisi var, sözüm ona milliyetçileri temsil ediyor, o yapının içine seçimden önce Demokratik Sol Parti girdi onlar da güya Atatürkçülüğü temsil ediyor ve bunların masasında birisi çıkıyor, ‘4.maddeyi değişelim’ diyor. Şimdi bu kabul edilebilir bir şey değil.
“Anayasanın 4. Maddesini değişelim diyen biriyle normalleşebilir miyiz?”
Siz hükümetin Türkiye’nin faydasına bir şeyler yapmaya çalışıp da yapamadığını düşünüyorsanız normalleşebilirsiniz. Ben hükümetin Türkiye’nin lehine bir şeyler yapmaya değil aleyhine bir şeyler yapmaya çalıştığını düşünen taraftayım. Bu hükümet ülkenin hayrına bir rüya görmüyor. Bu hükümetin bambaşka denklemleri var. Dolayısıyla bu bambaşka denklemlerin sonucu olarak benim normalleşmem mümkün değil. Şimdi anayasanın 4. Maddesini değişelim diyen biriyle normalleşebilir miyiz?
“AKP ile federasyon tartışması başladı”
AK Parti hükümeti başa geldiğinden beri Türkiye’de federatif yapı tartışmaları başlamıştır. Türkiye’de daha önce böyle bir tartışma yoktu. Türkiye’nin federasyona geçişi ile anayasanın 4. maddesini kaldırmakla aynı şey. Bu tartışmayı bu ülkenin gündemine getiren AK Parti hükümeti, neyini normalleşeyim. Bu ülkenin kurucu iradesiyle kavga eden AK Parti hükümeti. Bu ülkenin Diyanet’inin başına getirdiği adam dünyayı yedi kere gezecek kadar yol yapıp yanı başındaki Anıtkabir’e gitmeyen adam, dua etmeyen adam, AK Parti’nin getirdiği adam! Neyini normalleşeyim? Normalleşmek için bir zemin lazım ama senin başındaki hükümet anormal bir hükümet. Türkiye’nin kurucu iradesiyle, Türkiye’nin gerçekleriyle, milletiyle, vatandaşıyla, kültürüyle, tarihiyle kavga ediyor.
“Muhafazakar, Atatürkçü olabiliyor mu?”
Sunucu: Siz muhafazakâr bir parti misiniz, Atatürkçü bir parti misiniz?
Hüseyin Baş: Muhafazakâr, Atatürkçü bir partiyiz.
Sunucu: Muhafazakar, Atatürkçü olabiliyor mu?
Hüseyin Baş: Olabiliyor işte burada canlı örneği var, yani zaten olması gereken bu, normali bu. Atatürk sanki dine karşı, dinden uzak, dini istemeyen bir insanmış gibi bir algı oluşturuldu ülkede, bu tamamıyla yalan.
“Kürt diye bir sorun olmaz”
Hüseyin Baş: Kürt sorunu terim olarak da bu saçma bir terim. Kürt diye bir sorun olmaz.
Sunucu: Cumhurbaşkanı Erdoğan söylemişti ilk olarak
Hüseyin Baş: İşte zaten sorunu kaşıyan kendisiydi.
Sunucu: Ama çözüm süreci yapıldı. O hayırlı bir iş değil miydi?
Hüseyin Baş: Değildi, çözüm süreci diye sen Güneydoğu’daki insanımıza, Kürt kardeşlerimize hizmet götüreyim diye bir şey yapmadın ki. Sen dağdaki teröristi indirdin davul zurnayla karşıladın, yargılanması gereken insanları yargılamadan bıraktın. Açılım sürecinde vatandaşımıza hizmet edilmedi, bazı odaklara hizmet edildi.
“Erdoğan anayasal olarak bir daha aday olamaz”
Anayasa tartışmalarının sıcak olduğu günlerde şunu da konuşmak lazım; mevcut anayasamıza göre Erdoğan bir daha aday olamaz, böyle bir şansı yok. Bu erken seçim tartışmaları benim gözümde Erdoğan’ın adaylığının önünü açma çabasından başka hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü zaten tepe taklak giden, freni boşalmış kamyon gibi yokuş aşağı sürüklenen bir iktidar var. Ne enflasyonu kontrol altına alabiliyor, ne dövizle mücadelesini yapabiliyor. Şimdi öyle bir ekonomi oluştu ki ülkede gerçekten sefalet söz konusu. İki kez Cumhurbaşkanlığı yaptın, ‘Üçüncü kez ben Cumhurbaşkanlığı yapacağım’ diyemezsin. Hatta Erdoğan normal şartlarda bu seçimde de aday olamazdı. Orada da ayak oyunu yapıldı, anayasal olarak olamazdı.
Benim derdim şu; eğer sen anayasa diyorsan, ülkenin yasalarına, kanunlarına uyulması diyorsan Erdoğan’ın aday olamayacağını söyleyeceksin. Bu anayasaya göre Erdoğan aday olamaz. Sen, ‘Sandık gelsin, Erdoğan aday olsun, biz onu yeneceğiz’ diyorsun. Bu anayasaya uygun bir cümle değil ki… Siz anayasaya uymadığı için iktidardan düşürmek istediğiniz Erdoğan’ı anayasaya uymayarak, bir yöntem
belirleyip iktidardan düşürmeye çalışıyorsunuz. Bu olmaz, bu yanlış. Siz, anayasaya uyun ve ‘Benim anayasam senin adaylığını kabul etmiyor’ deyin. Sen aday oldun, ben de bunun önüne geçemiyorum, engel olamıyorum tamam bir daha yarışalım. Yarışmakta problem yok ama sen aday olamazsın kardeşim bunu söylememiz lazım çünkü anayasaya bağlılık bunu gerektiriyor.
“Laiklik inandığımızı yaşayabildiğimiz düzendir”
AKP hükümeti dinle birleşik bir siyaset yapıyor. Ben bunu asla kabul etmem, asla da yapmam, doğru da bulmam. Ben yaptığım bir şeyi adaletle, hukukla tesis etmenin peşinde biriyim. Din kişinin kendi yaşantısı, kendi ihtiyacıdır. Laiklik olmasaydı emin olun biz toplum olarak çok büyük oranda Müslüman olamayacaktık. Ben bunu inanarak söylüyorum. İran’a bakın, çok basit bir örnek İran’a dönün bakın. İran’da insanlar ülkeyi terk etmek için yol arıyorlar. Bizi burada muhafaza eden laikliktir. Bizi FETÖ’den koruyan da, bizi zararlı unsurlardan koruyan da her zaman laiklik olmuştur. Rahatlıkla ibadet edebilen, dini yaşantısını sürdürebilen bir insanım. Bu ülkede laiklik olmasaydı biz bunları yaşayamazdık, bunu inanarak söylüyorum. Bugün laiklikle kavga eden benim güzel kardeşim de o yaşadıklarını yaşayamazdı onu bilsin, yaşayamazdı. Laiklik inandığımızı yaşayabildiğimiz düzendir aksi haldeki düzen başkasının inandığını yaşadığımız düzendir. Laiklik olmasaydı biz başkasının inandığını yaşayacaktık. Ben bugün kendi inandığımı yaşıyorum ve ben bunu Atatürk’e, kurduğu cumhuriyete ve laikliğe borçluyum
“Siyaseti ülkemi sevdiğim için yapıyorum”
Siyaseti kimseye borçlu olduğum için yapmıyorum. Siyaseti burayı sevdiğim için yapıyorum. Gerçekten ben bu ülkeyi seviyorum, bu ülkenin insanına zulmedildiğini düşünüyor ve İnanıyorum. Ben o yüzden siyaset yapıyorum. Bu borç kavramını kullananlara da bence vatandaşımız biraz mesafeli yaklaşsın çünkü borç ne kadar, ne zaman bitecek, vadesi ne, bittiğinde nasıl olacak, o zaman sen mi alacaklı olacaksın, ne alacaksın? Bu borç alacak ilişkisi devletle, vatandaşla, siyasetçi arasında asla kurulmamalı onu da söyleyeyim.”