Gökhan Gedikli açıklamasında: “Bugün insanca yaşam ve çalışma şartlarını sağlama kavgasının verildiği, emeğin haklarının, barış ve özgürlük mücadelesinin sürdürüldüğü gündür.
Cennet vatanımın güzel insanları, Bugün coşkumuz çok yüksek, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, bir araya geldik ve emeğin bayramını layığıyla kutlayacağız. Diğer yandan yüreğimiz Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın acısıyla yanmaya devam ediyor.
Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Şunu bilmenizi istiyorum ki TÜRK-İŞ ilk günden itibaren maddi ve manevi olarak depremden etkilenen vatandaşların yanın olmuştur.
Değerli arkadaşlar bütün zor günlerde biz varız, Depremde biz varız…
Yangında biz varız…Selde, yağmurda, heyelanda, karda, PANDEMİDE bütün zor günlerde BİZ VARIZ… Olmaya da devam edeceğiz. Bizim mücadelemiz hak mücadelesidir.
Ailemizle birlikte, güven içinde, gelecek endişesi olmadan, huzurlu yaşamak istiyoruz.
Çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak istiyoruz. Kula kulluk etmeden, temel haklarımıza sahip çıkarak yaşamak istiyoruz. Sendikal örgütlenmemizde kısıtlama, yasaklama, engelleme istemiyoruz. Vergide ve ücrette adaletin sağlanmasını istiyoruz!
Değerli kardeşlerim; Bugün ne yazık ki emekçinin ücreti daha eline geçmeden tükeniyor. İşverenlerden, müteahhitlerden alınmayan, affedilen vergiler, işçinin ücretinden hiç vakit kaybetmeden kesiliyor. İşçiler vergi yükü altında eziliyor. Ocak ayında aldığımız maaşımızdan Mart ayında %20 ve Mayıs ayında ise %27 vergi kesintisi yapılarak toplamda maaşlarımızdan %12 daha fazla vergi kesiliyor. Soruyorum size bu hak mı, adalet mi? TÜRK-İŞ olarak bu konudaki taleplerimizi defalarca dile getirdik. Artık sabrımız tükendi. Bir an evvel gelir vergisi konusunda düzenleme yapılmasını, yüzde 15’te vergi oranının sabitlenmesini bekliyoruz. Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasını sağlayacak düzenlemeler hayata geçirilmeli, Vergi dilimleri arasındaki makas açılmalıdır. Gidin zenginden servet vergisi alın, evine ekmek götürmek için canını dişine takmış işçinin yakasını bırakın!
Asgari ücretin yoksulluk sınırının üstünde belirlenmesini istiyoruz. Ne yazık ki asgari ücret Ülkemizde artık geçim ücreti haline gelmiştir. Bugün Asgari ücret 17 Bin Lira. Siz işçiye yaşama diyorsunuz. Bu rakamla işçinin nefes alması bile mümkün değil. En düşük emekli maaşı asgari ücret kadar olmalıdır. Şimdi de ekonomideki kötü yönetimin faturası işçiye ve emekliye çıkarılmaya çalışılıyor. Neymiş efendim işçiye emekçiye zam gelirse enflasyon artarmış. Yok öyle bir şey. Ama ne var biliyor musunuz, asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonlar var. Bugün iki kişiden birisi asgari ücret ya da civarında gelir elde ediyor. Enflasyon yaratmaz korkmayın!!!
Ama şundan korkun, Bu meydandaki işçilerin öfkesinden korkun, Evine ekmek götüremeyen babanın öfkesinden korkun, Ay sonunu getiremeyen emeklilerden korkun bu hak ettiğimiz bir tablo değil. Kötü yönettiğiniz ekonominin faturasını bize kesmekten de vazgeçin. Bu ülkenin taşını toprağını satarak servet elde edenlerden tasarruf isteyin, onların harcamalarını kısın ki enflasyon artmasın!!!
Değerli Emekçi Kardeşlerim, Bilinmelidir ki; hiç kimse, hiç bir güç, birlikteliğimizi bozamaz. Aksine; örgütlülüğümüzü artırarak birlikteliğimizi daha da güçlendireceğiz.
Bizim mücadelemiz aynı zamanda demokrasi mücadelesidir. Demokrasi işçilerin can suyudur. Demokrasi askıya alındığında kaybeden işçiler olur. Şunu herkes bilmelidir ki: Sendikal örgütlenme, demokrasinin yapı taşıdır. Biz kamuda taşeronu bitirmek için meydanlara çıktık, Mahkemelerin yolunu tuttuk, Uzun süren çetin mücadeleler sonunda kamuda çalışan taşeron işçilerin kadroya geçmesini sağladık. Taşeron işçilik sorununu ülke gündemine taşırken, kamuda çalışan yüz binlerce işçinin kadrolarına kavuşmasının da yolunu açtık. Emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Ancak, 696 sayılı KHK ile taşeron işçilerinin bir bölümü kadrolarına kavuşurken bir bölümü ise kapsam dışı kaldı. Kapsam dışında kalan kim varsa kadroya geçirilmeli, bu çifte standart ortadan kaldırılmalıdır. Kamuda taşeronlar kadroya geçti ancak bugün bakıyoruz ki kamuya halen taşeron işçi alınmaya devam ediliyor. Bu hukuksuzluk son bulmalıdır. Kamuda taşeron işçi olmaz. Kamunun bütün işleri asıl iştir. Aynı işyerinde yan yana çalışan, aynı kaptan yemek yiyen işçiler arasında ayrım yapılmaz, yapılmamalıdır.
Son taşeron işçi kadroya geçene kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Taşeron işçilik Ülkemizin gündeminden kalkmalıdır. Geçici işçiler de kadroya geçirilmelidir. Değerli kardeşlerim Yine 696 sayılı KHK ile işe alınan işçilerin en büyük mağduriyetlerinden biri olan zorunlu emeklilik TÜRK-İŞ’in baskılarıyla son bulmuş ve ortadan kaldırılmıştır. Ancak halen daha çözüme kavuşmayan meselelerimiz var. 696 sayılı KHK’yla kamu kurumlarının kadrolarına geçirilen işçilerin naklen tayin istekleri karşılanmalı veaile bütünlüğü sağlanmalıdır. Pozisyon değişiklik talepleri kabul edilmelidir. 5188 sayılı Kanun uyarınca yetki belgesi yenilenmeyen güvenlik görevlilerinin işten çıkarılması uygulamasına da son verilmesi gerekmektedir. İş barışının kalıcı olarak sağlanması için, 696 sayılı KHK ile İl Özel İdareleri’ne geçiş yapan, ancak aynı işyerinde aynı işi yapan bu işçilere 52 ilave tediyenin ödenmemesinin yarattığı mağduriyete de son verilmelidir.
Belediyelerde çalışan işçilerin kamu toplu iş sözleşmesinden yararlanması sağlanmalıdır. Haftalık çalışma süre 40 saat olmalıdır. Değerli kardeşlerim, Rusya-Ukrayna savaşı halen sürüyor. İsrail’in Gazze’ye zulmü hız kesmiyor. Bütün dünya İsrail’e karşı kör, sağır. Bebek, çocuk ve kadınlar ölüyor. Filistin’de kardeşlerimiz Ramazanı ve Bayramı zulüm altında geçirdi. Bu bir soykırımdır. İsrail açıkça soykırım yapmaktadır. İsrail tehdidini ortadan kaldırmak için en sert önlemler alınmalı. Dünya Bosna’da olduğu gibi öldürülen Müslüman olunca adım atmıyor, Bir an önce İsrail zulmünün son bulmasını ve Filistin’in özgürlüğüne kavuşmasını temenni ediyorum.
Değerli kardeşlerim; 50 yıla yakın süredir Türkiye’de uygulanan neo-liberal politikalar; özelleştirme, esnekleşme, güvencesiz çalışma ve taşeronlaşmayla sonuçlanmıştır. Son dönemde; üretimin yerini ithalat almıştır. İşsizlik artmış, gelir dağılımı bozulmuştur. Vergi adaletsizliği sürmüş, çalışanların alım gücü düşmüştür. İş kazaları sonucunda işçi ölümleri artmıştır. Tüm bunlar işçilerin ve sendikaların karşı karşıya olduğu zorlukları ortaya koymaktadır.
10 milyona yaklaşan sığınmacı sorunuyla; ülkemizin sağlık, eğitim, güvenlik, çocuk işçilik, işsizlik, kayıt dışılık vb. alanlardaki sorunları katlanarak artmıştır. Şu görülmüştür ki; İşçinin ihtiyacı sosyal devlettir. Sorarım size; Biz bu durumdayken, Kasabın yolunu unutmuşken, Eve giderken alacaklılarımız görmesin diye karşı kaldırıma geçerken, Çocukların boğazından bir lokma et geçsin diye saatlerce çalışırken,İşçinin halini bilmedikleri gibi memleketin sofrasından da uzaklaştılar.
Değerli kardeşlerim; Biz emekçiler olarak önlenebilir hastalıklardan ölmek istemiyoruz, İş kazalarında can vermek istemiyoruz, Yoksullukla, açlıkla mücadele etmek istemiyoruz, Geçmiş yıllardan beri devam eden işsizlik yapısal sorun haline gelmiştir. TÜİK’in 2024 Şubat ayı verilerine göre işsizlik oranı %8,7’dir. İşsizlik oranı erkeklerde %7,3 iken, kadınlarda %11,3 seviyesindedir. Genç nüfusun işsizlik oranı ise %15,6’dır. Genç nüfusun işsizlik oranının yüksek oluşu, geleceğimizin güvencesi olan Sosyal Güvenlik Kurumunun aktif pasif dengesi bakımından büyük önem arz etmektedir.
Değerli Kardeşlerim Biz dağlarından yağ, ovalarından bal akan Cennet Vatanımızda huzur içinde yaşamak istiyoruz.Ama ne mümkün! Birileri daha çok altın bulacak, daha çok kömür çıkaracak diye ölüyoruz. Elbistan’da, İliç’te hala toprak altında işçi kardeşlerimizin bedenleri yatıyor! Ne için? Birileri daha çok kazansın diye!!!
Bunlar iş kazası falan değil, bunlar göz göre göre işlenen cinayetler ve failleri de belli.
İş kazaları bizim kaderimiz değil, fıtratımızda da ölüm yok! Bu toprakların evlatları kanserden öldü, ölmeye de devam ediyor. O zaman karşımıza geçip çay içtiler, siz de için “içiniz rahat olsun” dediler. Biz içtik, başka çaremiz yoktu, kanserden öldük! Onlar şimdi çayın en güzelini içiyorlar ama bugün Karadeniz’de nerdeyse her evde bir kanser hastası var, Biz hastalarımıza şifa arıyoruz, onlar bize ilaç satma derdindeler!!! Yöremizin kanayan bu konusuna değinmeden geçmek istenmedim. Çünkü hepimiz bir yakınımızı sevdiğimizi ne yazık ki kanserden kaybettik. Üzülerek söylüyorum ama hala bir onkoloji hastanesi bölgemiz de yok. Sosyal Güvenlik Kurumunun verilerine göre, ülkemizde her gün 5 işçi iş kazası sonucu hayatını kaybetmektedir. İş Sağlığı, İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre 2023 yılında 1929 işçi iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. Ülkemiz ölümlü iş kazalarında ne yazık ki üzülerek söylüyorum Avrupa ülkeleri içinde birinci sırada yer almaktadır. Biz yaşamak istiyoruz, çalışmak, üretmek istiyoruz, barış içinde bu topraklarda, kendi topraklarımızda, öz vatanımızda insan gibi yaşamak ve her fani gibi öldüğümüzde, bir mezar taşımız olsun istiyoruz!
Değerli kardeşlerim, Tarımda…İlkokulda kendi kendine yeten 7 ülke içerisinde ülkemizin de olduğu öğretilirdi bizlere Bugün bu bilgiyi öğretemiyoruz, çünkü kendi kendimize yetemiyoruz. Dışarıdan et alıyoruz, gıda maddeleri alıyoruz. Nerde kaldı yerli ve milli ekonomi Tarım da dönüme değil, ürüne destek verilmelidir. Değerli Emekçi Kardeşlerim Bu tabloyu değiştirecekler biziz. Örgütlü olmanın, sendikalı olmanın gücü bu tabloyu değiştirecek. 2023 Aralık ayı itibarıyla 16.4 milyon kayıtlı işçiden sadece 2.4 milyon işçinin sendika üyeliği bulunmaktadır. Sendikalaşma oranı yüzde 14.7’dir. Toplu sözleşme yapabilen işçi sayısı ise maalesef örgütlü işçilerin yarısıdır. Sendikalaşmadaki bu olumsuz tablo ülkemize yakışmamaktadır. Sendikalar çağdaş demokrasinin, sosyal adaletin, gelişmiş ekonominin vazgeçilmez kurumlarıdır. Sendikal mücadele; çalışanlara iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması; ücretlerin, istihdamın, örgütlenmenin korunması ve geliştirilmesi; cinsiyet eşitliğinin sağlanması, yaşanabilir bir çevrenin, üretilebilir bir tarımın yaratılması, toplumsal barışın, hukukun ve adaletin sağlanması ve kamu kurumlarının yeniden güçlendirilmesi yönündeki mücadeleyi kapsamalıdır. Biz bu yaklaşım çerçevesinde mücadelemizi sürdürüyoruz, sürdürmeye de devam edeceğiz. Emekçi kardeşlerim;
Çocukların her türlü şiddetten korunmasını ve ülkemizde yaşanan kadın cinayetlerinin önlenmesini, faillerine caydırıcı ağır cezaların verilmesini ve bu tür eylemlerin son bulmasını istiyoruz. Çocukların çalıştırılmasındaki en büyük nedenlerden biri yoksulluk ve eğitimsizliktir. Erken yaşta çalışmaya başlayan çocukların, kendi yaşıtları ile oynayıp, eğlenip, güven içinde öğrenimlerini sürdürmelerini istiyoruz. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında kutladığımız bu günlerde Emek ve Dayanışma Günümüz de, haykırdığımız sorunlarımızın çözüme kavuşturulmasını bekliyor, tüm emekçi kardeşlerimizin gününü kutluyoruz. Sözlerime burada son verirken hepinizi yürekten kucaklıyorum. Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın işçilerin birliği, Yaşasın TÜRK-İŞ!” ifadelerini kullandı.