TBMM’de devam eden 2024 bütçe görüşmelerinde MEB bütçesi görüşülürken söz alan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” diyerek, yıllardır eğitim sistemi üzerinden sürdürülen “eğitimde dinselleşme” uygulamalarını bakanlık politikası olarak sürdüreceklerini itiraf etmiş bulunuyor.
Üstelik bu ısrar, yargı kararlarına ve yakın tarihte ülkemize yaşatılan travmaya rağmen sürdürülmektedir.
Bakan Tekin’in eğitim sistemini yıllardır kuşatan dini tarikat ve cemaatleri, “sivil toplum örgütü” (STK) olarak tanımlamasını son derece dikkat çekici buluyoruz.
Eğitim sistemi siyasal-ideolojik hedefler doğrultusunda yapılandırılamaz, protokoller üzerinden tarikat ve cemaatlere teslim edilemez.
MEB bu anlayışı terk etmeli; çeşitli tarikat, cemaat ve vakıflar ile yargı kararlarına rağmen imzalanan protokoller sonlandırılmalı, Diyanet İşleri Başkanlığını, eğitimde aktör/ belirleyici hale getiren ÇEDES projesinden vazgeçilmeli; bilimsel ve laik eğitim ilkesi esas alınmalıdır.
Değerli Basın Mensupları,
“Önceden belirlenmiş siyasal-ideolojik hedefler uğruna dil araçsallaştırılmamalı, doğal gelişimine müdahale edilmemelidir.”
Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN tarafından 01 Kasım 2023 tarihinde tanıtımı yapılan; öğrencilerin, dilimizin zenginliklerini tanımasını, kültür taşıyıcısı olan sözcüklerimiz ile buluşmasını, buna bağlı olarak da dili iyi kullanmasını ve düşünce dünyasını geliştirmesini amaçlayan “Dilimizin Zenginlikleri Projesi” okullarda uygulamaya konuldu.
Hiç şüphesiz varlığın evi niteliğinde olan dil düşünebilmenin yegane aracıdır. Öğrencilerin görüp izlediklerini, dinlediklerini, okuduklarını tam ve doğru anlayabilmeleri; bilimsel, eleştirici, doğru, yapıcı ve yaratıcı düşünme yollarını kazandırmada dil becerilerinin gelişkinliği son derece önem taşımaktadır. Ayrıca dil kültür aktarımının temel aracıdır. Bireyin içinde yaşadığı toplumu, yurdu ve dünyayı tanıması ve anlamlandırması dilde kazandığı yetkinlik ölçüsünde olanaklıdır.
O nedenle dilin etkin kullanımı, geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi her düzeyde eğitim kurumlarının birincil görevlerindendir. İktidarların, varlığın/kültürün yaratıcı ve aktarıcı biricik aracı olan dilin doğal seyri içindeki evrimine katkı yönünde ilgisi, doğaldır ve elbette kötü değildir.
Ama bugün, konuyla ilgili olarak okullarımızda; çocuklarımızdan, gençlerimizden ve öğretmenlerimizden istenen ilerletici nitelikten yoksun bir uygulamadır. Bu bir dayatma, açık bir müdahaledir!
Referans verilen, kaynak olarak yararlanılması işaret edilen kitapların cumhuriyet sonrası dönem önemsizleştirilerek özellikle ve sadece Cumhuriyet öncesi eserlerden seçilmesi ideolojik bir amaçla hareket edildiğini göstermektedir.
İktidarın çeşitli vesilelerle dile getirdiği Osmanlı dönemine öykünme ve ümmet vurgusu ile bir türlü gerçekleştiremedikleri kültürel hegemonya arayışı bu projeye ruh vermiştir.
Kısacası bu uygulamada niyet de yöntem de çağın gerisindedir.
Milli Eğitim Bakanlığı, çocuklarımızın dili kullanma becerisini geliştirmek ve dili zenginleştirme konusunda gerçekten işlevsel bir adım atmak istiyorsa ;
1. Birer eğitim ve bilim yuvası olan tüm okullarımızda kütüphaneler açarak öğrencilerimizin aktif şekilde kullanımına sunmalıdır.
2. Müfredatı dinselleştirmeye yönelik adımları terk etmeli; bilim, kültür, sanat ve spor derslerini esas alıp önemsemelidir.
3. Öğrencilerin sosyal, kültürel, eğitsel, sanatsal ve sportif deneyimler ile kendilerini geliştirebilecekleri fiziki mekanlar, kamusal olanaklar sunmalıdır.
4. Yurttaşların kitaba erişebilmesini sağlamalı, fahiş rakamlara varan kitap fiyatları derhal düşürmelidir.
5. Yazılı ve görsel medyada dilin özensizce kullanılarak yozlaşmasını önleyecek özendirici tedbirler almalıdır.
Eğitim Sen olarak, iktidarın devlet olanaklarını kullanıp ideolojik ve siyasi ihtiyaç ve saiklerle eğitimi dinselleştirme yönündeki uygulamalarına karşı bütün eğitim bileşenlerini birlikte hareket etmeye ve mücadeleye davet ediyoruz.
Muhammet İKİNCİ Eğitim Sen Trabzon Şube Başkanı