Türkiye coğrafyasında demokratikleşme mücadelesinin 200 yıllık geçmişi bulunmaktadır. 200 yıllık demokrasi mücadelesinin en zorlu yılları 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in kurulmasıyla başlamıştır. Geçtiğimiz 100 yıl içinde cumhuriyet fikriyle hesaplaşma adına çok sayıda askeri ve siyasal darbe yaşanmıştır. Cumhuriyet ve demokrasinin öngördüğü eşitlik, özgürlük, laiklik ilkelerini birleştiren, halkın sadece temsili olarak değil, gerçek anlamda egemen olmasını esas alan bir demokratik cumhuriyet mücadelesi bütün engellemelere rağmen sürmektedir.
Bugün dünyanın farklı bölgelerinde demokratik kazanımların hedef haline getirildiği baskıcı, otoriter, ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi iktidarların yükseldiği görülmektedir. Her yerde ve her tarihsel dönemde sendikalar başta olmak üzere emeğin örgütlü gücü zayıfladıkça, toplumsal ve siyasi gücü geriletildikçe demokrasinin de gerilediği görülmüştür. Türkiye söz konusu gerilemenin en çarpıcı ve hızlı yaşandığı ülkelerden biridir. 100 yıllık cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümünde cumhuriyet fikrine yabancı, laiklik, bilim, demokrasi ve insan haklarına düşman siyasal iktidarların, ayrımcı ve baskıcı politikalarını nasıl hayata geçirdiği bilinmektedir.
100 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca AKP iktidarı kadar cumhuriyet fikrinin en temel değerlerine adeta savaş açan, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti anlayışının altını boşaltmak için bu kadar yoğun çaba harcayan başka bir iktidar görülmemiştir. Siyasal iktidarın başta eğitim sistemi olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarını kendi siyasal-ideolojik ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmek adına hayata geçirdiği laiklik ve bilim düşmanı politikalar okul sıralarından günlük yaşamın bütün alanlarına kadar kendisini hissettirmektedir.
Cumhuriyetin tarihsel anlamına uygun olarak, gerçek anlamda halk egemenliğine dayanan, laik, sosyal ve demokratik bir hukuk devleti niteliğine kavuşturulması sağlanmadıkça 100. yıl kutlaması sembolik olmaktan öteye gitmeyecektir.
Gücünü siyasal iktidardan alan laiklik ve laik eğitim karşıtı söylem ve eylemler son yıllarda belirgin şekilde artmış, kadınların ve çocukların yaşam hakkı başta olmak üzere en temel haklarına yönelik saldırılar yoğunlaşmıştır. Türkiye’de yıllardır yaşanan cumhuriyet karşıtı, antidemokratik ve otoriter yönetim anlayışı başta düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere, temel hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı baskıcı bir düzen hüküm sürmektedir. Temelleri 12 Eylül darbesiyle atılan ‘tek din, tek mezhep’ anlayışının eğitim sistemi ve devlet içinde giderek kurumsallaşmış olması demokratik cumhuriyet mücadelesinin önemini arttırmaktadır.
Türkiye’nin ihtiyacı, ülkeyi yıllardır fiilen OHAL koşullarında yöneten, kendileri gibi düşünmeyen herkesi ‘terörist’ olarak suçlayan baskıcı-otoriter tek adam yönetimi anlayışı değildir. Cumhuriyete asıl anlamını veren ‘halkın kendi kendini yönetme’ ilkesine uygun olarak, gerçek anlamda laik ve demokratik bir sistemin oluşturulması için mücadele etmektir.
Hukukun tamamen siyasallaştığı, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün tehdit altında olduğu, sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin sürekli baskı altında tutulduğu, tek adam rejimine karşı sesini yükselten gazete ve televizyonlara yönelik baskı ve sansür mekanizmasının işletildiği günümüz koşullarında emek, demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesini dışlayan bir cumhuriyet fikrinin savunulması elbette mümkün değildir.
Türkiye’de yaşayan halkların özlemi ve talebi kimsenin inancı, kimliği, cinsiyeti, siyasi görüşü ya da yaşam tarzı nedeniyle baskıya ve ayrımcılığa uğramaması, herkesin eşit haklar temelinde demokratik bir cumhuriyet çatısı altında barış içinde bir arada yaşamasıdır. Cumhuriyet, halkın egemenliğinin kayıtsız şartsız kabul edildiği, halkın, emekçilerin haklarını ve çıkarlarını esas alan bir rejim olduğu ya da olması için mücadele edildiği taktirde demokratik ve kapsayıcı olacaktır.
Türkiye’nin asıl ihtiyacı, bütün yetkilerin tek bir kişinin elinde toplandığı tek adam yönetimi değil, cumhuriyete asıl anlamını veren ‘halkın kendi kendini yönetme’ iradesine koşulsuz saygı gösterilmesidir.
Eğitim Sen olarak halkın sembolik ya da temsili olarak değil, gerçek anlamda egemen olduğu; insan hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmadığı, hukukun ve adaletin herkese eşit uygulandığı; eşit, özgür, laik ve demokratik bir cumhuriyetin ancak birlikte mücadeleyle yaratılabileceğine olan inancımızla Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyoruz! 28.10.2023
Bülent MUMCU
Eğitim Sen Şube Başkanı
Yürütme Kurulu Adına